Oasis'in İnsan Irkını Kutsadığı Albüm
Oasis- (What's the Story) Morning Glory?
10/10
(What’s the Story) Morning Glory?, yer yer
“kirli” gitarların yarattığı o serseri ve cool rock grubu havasının yanında
aynı zamanda duygu yükü oldukça yüksek alternatif rock baladlarıyla da çok
derin bir albüm. Hatta kısacası modern “gitar müziği” yapan herhangi bir grubun
erişebileceği en üst noktalardan biri bu. Ayrıca ilk albümlerine göre çok daha
nakarat odaklı düzenlemeleri ve özenli prodüksiyonlarıyla da birlikte daha
fazla kitleye hitap edebilen bir yapıya sahip. Düşünün: O zamanların dünya
müzik listelerinde trap-pop-r&b yerine bu tarz alternatif, sağlam ve derin
işler bulunuyordu. Albüm, şimdiki çoğu modern rock eserleri gibi günü
kurtarmaya yönelik değil; çıktıktan 23 yıl sonra bir Türk kültür / sanat
dergisinde bile incelemesi yapılan bir şaheser.
Albümü açan
Hello, ilk girişi bu kaydın en büyük hitinin başındaki akorlar olsa da ters
köşe yapıp bir anda farklılaşan ve dinleyiciyi kendine bağlayan enerji
patlaması bir parça. Liam’ın vokal performansının özellikle canlı hallerinde
zirvelerinde olduğu eserlerden olan şarkı, Noel’in kalemi sayesinde tam bir şarkı
söyleme şovuna dönüşüyor: “We live in the shadows and we had the chance and
threw it away. And it's never going to be the same, cause the years are falling
by like the rain” gibi sözleri, albüme basit ama etkileyici bir giriş yapıyor.
Roll with It ise grubun konserlerinde sıkça çaldığı şarkılarından biri oldu ve
bunu da Noel şöyle ifade ediyor: “Bu şarkı, basit bir rock ‘n’ roll parçası ve sağlam
bir şekilde iyi.”
Oasis
kelimesi bir yerde geçtiğinde ardından % 90 gelen diğer bir kelime olan
Wonderwall isimli bu olağanüstü eser ise hakkında sabahlara kadar
konuşulabilecek bir şarkı. Noel’in ilk eşi Meg Matthews’a ithafen yazdığı
şarkı, aslında ismindeki ilhamı da George Harrison’ın ilk solo işi olan 1968
yapımı Wonderwall filminin soundtrack’i Wonderwall Music’ten alıyor. Buraya
kopyalamamıza gerek olmayacak kadar çok iyi bilinen muazzam sözlerinin yanında
bestesi de unutulamayacak bir karaktere sahip: Parçanın akorları, akustik gitar
öğrenmeye yeni başlayan çoğu müziksever için vazgeçilmez bir başlangıç noktası.
Özetle bu eser, sırf onu çalabilmek için bile gitar öğrenebileceğiniz bir
değerde olan, müzik tarihinin en güzel şarkılarından biri.
Don’t Look Back in Anger, Noel’in Rolling Stone dergisine verdiği röportajında ifade
ettiği üzere “hiçbir manası olmasa da gayet güzel bir şarkı”. Tabii ki bu,
şarkının yazarının kendine has o Manchester üslubuyla olan görüşü. Ancak biz
müzikseverler için ise durum farklı, bu şarkı tam anlamıyla bir marş: Gerek
Oasis gerek de Noel Gallegher’s HFB konserlerinde her zaman hep bir ağızla
söylenen şarkı, Manchester saldırısı gibi çeşitli organizasyonlarda da
birleştirici bir unsur görevi üstleniyor. İnsanı adeta alıp götüren nakaratıyla
kalplere kazınan parça, grubun en değerli işlerinden biri.
Some Might Say, adeta umut dolu siyah çerçeveli motivasyon tablolarında vurgulanan
ifadeler gibi sözlere sahip: “Some might say that sunshine follows thunder. Go
and tell it to the man who cannot shine.” Bütün parçada hissettiğimiz o umut
dolu sözlerin yanında Liam’ın hafif buruk ses tonu da şarkıya eşsiz bir hava
katıyor. Morning Glory ise nakaratında Noel’in arkadan “Well” diye bağırışı ve
ardından Liam’ın albümün adını haykırışıyla akıllarda yer eden ve resmen enerji
pompalayan gitarlara sahip şahane bir şarkı.
Albümün son
şarkısı Champagne Supernova, dalga sesleriyle açılan ve grubun en derin
işlerinden biri haline gelmiş unutulmaz bir hiti. Noel, parçadaki “Where were you
while we were getting high?” sözünün, grubun içinde sürekli birbirlerine
sordukları bir soru kalıbından geldiğini ifade ediyor. Ayrıca, albümün
genişletilmiş versiyonunda da gizli bir “Morning Glory 2” albümü yatıyor: Talk Tonight, Acquiesce, Cum On Feel the Noise ve tabii ki The Masterplan gibi gizli
hitler burada bulunuyor.
Gallagher kardeşler, tıpkı yıllar
sonra NME Awards’da ayrı ayrı aldıkları Godlike Genius ödülü gibi dahice bir
işe imza atıyor. Hatta bu kayıt, Oasis’in biz insan ırkını kutsadığı bir albüm;
çünkü içinde sınırsız ilahiler ve sonsuza kadar yaşayacak marşlar var. Bu albüm
bir başyapıt, bir Magnum Opus ya da aslında nasıl isterseniz öyle sıfatlandırın
çünkü şu bir gerçek ki bu albüm tarihin bir parçası. Hatta “Müziğin beşiği”
olan İngiltere’de The Beatles’ın Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band’i ve
Queen’in Greatest Hits’inin ardından da tarihin en çok satan 3. albümü. Brit-pop’un,
Manchester’ın, İngiltere’nin ve de tüm dünyanın tarihinde yer alan kusursuz bir
sanat eseri. Need a little time to wake up!