Yeni Hikayelerin Başlangıcı
123- "Anja"
7/10
Güney
şehirlerinde yaşayan 13-14 yaşlarındaki Aksel, doldurulmuş bir baykuş ile
ruhani bir arkadaşlık yaşar. Birlikte kuzeye doğru tren yolculuğu yaparlar, bindikleri
trenin makinistinin yani Arve’nin de baykuşu öldürüp içini dolduran kişi olduğu
ortaya çıkar. Daha sonra vardıkları balinalar diyarında da ikili, Anja isimli
bir balinanın sırtına çıkarlar... İşte bu fantastik hikayenin yazarı Berke Can
Özcan (davul, vokal) ile Feryin Kaya (bas) ve Burak Irmak (klavye), “Tamburada”
ve “Dandadadan” maceraları sonrasında 123 isimli yeni projelerini 2004 yılında
hayata geçirirler. 5 yıl sonra ise söz konusu hikayenin, bir albüm üçlemesi
olarak müziğe uyarlanma süreci başlar: Adını öykünün kahramanı Aksel’den alan
ilk albüm yayınlanır, ülkemiz için oldukça özgün bir tarza sahip olan albüm,
alternative-jazz yapısı ve Özcan’ın İngilizce vokalleriyle grup için başarılı
bir çıkış olur. Bu sürede aralarına çocukluğu Stockholm’de geçmiş yarı Türk
yarı İsveçli sayılan Dilara Sakpınar (vokal) katılır. Grubun ertesi yıl piyasaya
sürülen “Stereo Love” EP’si, özellikle ilk parçası “Again”, isimlerinin artık
daha fazla duyulmasını sağlar.
Hemen
ardından gelen üçlemenin devamı, “Arve” ise Sakpınar sonrası grubun müziğinin karakterinin
tam anlamıyla oturduğu albüm oldu: Özellikle grupta iki vokalin olması da
çeşitliliği artırırken, trip-hop’tan fusion jazz’a birçok tarzı içinde
barındıran albüm, “Grass”, “Mossa”, “Laughter”,“Gegga” ve ünlü trompetçi
Norveçli Arve Henriksen’in de eşlik
ettiği “Arve” gibi parçalarla oldukça
dikkat çekti. 2 yıllık bir aradan sonra “Lara” isimli 4. albümlerini yayınlayan
grup, söz konusu çeşitliliğini daha da artırarak yine başka birçok önemli isimle çalıştı: “Sun in the Arms of Love”da aynı
zamanda Sakpınar’ın dayısı olan ünlü müzisyen İlhan Erşahin, “Trip”te ünlü
avant-garde müzisyen Arto Tunçboyacıyan ve “Yokuz”da Hakan Kurşun, gruba eşlik
eden isimler oldular. Ayrıca “So Much to Say”,“Green Bag” ve “Binalar” gibi
parçalar da albümde öne çıktılar. Aynı zamanda 123’ün ilk defa Türkçe sözlü
parçalar içeren albümü olan “Lara”, bir bütün olarak değerlendirildiğinde içerdiği
hit sayısı ve aldığı eleştiriler bakımından da grubun geldiği noktada en
başarılı işi oldu. Çoğu parça konser setlistlerine dahil edildi.
“Aksel” ve
“Arve”den sonra ise geçtiğimiz ay yayınlanan “Anja” ile üçleme böylece
tamamlanmış oldu. Albümün en dikkat çekici özelliği ise parçaların çoğunda
hemen ilk dinlenişte hissedilebilen tarz değişikliği olmuş. Burak Irmak’ın
gruptan ayrılması ve Dorian grubuna katılması sonucu kadroya eklenen Arda Erboz (gitar) ve Seçil Kuran
(vibrofon) ile beraber 123’ün de müziğinde ciddi bir değişim yaşanmış. Haliyle
gitar kullanımı da yoğunlaşınca grubun müziği azcık sertleşmiş ve daha tempolu
hale gelmiş. Bununla beraber şarkı düzenlemeleri de önceki albümlere göre daha
progressive bir yapıda, hatta fazlasıyla yalınlaşmış bu melodilerle alternatif
rock bile denilebilir. Ancak tabii ki 123’ün o her zamanki kendine has müziği
de bu albümde de devam ediyor. Bunun yanında, Berke Can Özcan’ın da vokallere artık
katılmaması ses çeşitliliğini sınırlamış, bunlar gibi ve daha birçok nedenlerle
“Anja” eksiklikleri çok belirgin bir albüm. Özellikle şarkı düzenlemeleri ve
vokaller çok fazla aceleye getirilmiş gibi. Bir yarım kalmışlık hissi hakim
albüm genelinde. Bu belirtmenin sebebi olarak ise grubun geçmiş işleri örnek
gösterilebilir; 123, müziğini giderek geliştiren ve daha kaliteli parçalar
ortaya çıkaran bir gruptu. Bu potansiyeli kesinlikle hala korusa da özellikle
kadro değişikliği gruba çok etki etmiş gibi gözüküyor. Ayrıca grubun yan
işleri, Berke Can Özcan’ın “Big Beats Big Times” adlı davul ağırlıklı
projesinin bu yıl “Full Moon Theory” isimli albümünün çıkacak olması, Dilara
Sakpınar’ın solo projesi “Lara di Lara”da albüm hazırlığı içinde olması ve çok aktif olmasa da “Alike Places” isimli
elektronik duo grubu da “Anja”nın hazırlanış sürecini ister istemez olumsuz
yönde etkileyen işler olmuş.
Albümün
kendini tekrar tekrar dinleten parçalarına gelince ilk olarak “Undertow”tan söz
edilmeli. Oi Va Voi’nin işlerini andıran çok enstrümanlı bir grup müziği
yapısına sahip bir şarkı. Özellikle canlı performansları da albüm versiyonunu
aratmıyor, ilk gitar notasından itibaren insanı alıp uzak yerlere götürüyor. 123’
e gerçekten bu tarzda bir şarkı çok yakışmış. Bunun dışında, albümün ilk
şarkısı “No Return” de tempolu yapısıyla öne çıkan parçalardan; ancak özellikle
bu parçada sözü edilen o yarım kalmışlık fazlasıyla hissedilebilir. Hemen
ardından gelen “Aşk Şarkısı” ise aslında çok şey anlatan sadeliği ve nakaratıyla
büyük ihtimalle şimdiden grubun canlı çaldığı parçaların vazgeçilmezleri
arasına girebilir. Bunların yanında, progressive yapısıyla ve akılda kalıcı
şarkı sözleriyle “There I Go” ve yeni 123’ün yine en güzel meyvelerinden “Low Sign” da albümde dikkat çeken diğer parçalar. Ayrıca grubun eski üyesi Burak
Irmak’a ithaf edildiği adından da belli olan ve ondan sonraki dönemi ifade eden
“Post Burak” da özellikle şarkı sözleriyle ve Dilara Sakpınar’a özgü
vokalleriyle albümün en iyilerinden.
Yeni
albümleriyle birlikte 123, birçok kesimin daha fazla konser vermelerini umduğu ve
aslında kendilerinden çok şey beklediği bir grup oluverdi. Özellikle grup
üyelerinin bütün kalpleriyle çaldıklarının ve yaptıkları işi fazlasıyla
sevdiklerinin hissedildiği canlı performansları kesinlikle çok etkileyici,
yavaş yavaş yurtdışında da Almanya, Çek Cumhuriyeti, Fransa, hatta Brezilya
gibi çeşitli yerlerde konser vererek hitap ettiği kitleyi de belki de en güzel
şekilde geliştiriyorlar. Ayrıca dünyaca ünlü Norveçli ikili Kings of
Convenience ile de Babylon’da iki defa beraber sahne aldılar. Bunun yanında
aynı zamanda solist Dilara’nın babası olan Ender Sakpınar’ın şefliğinde İzmir
Devlet Senfoni Orkestrası ile de birlikte performans sergilediler. Üstelik grup,
kendi parçalarının yanında Thom Yorke’tan “The Eraser” gibi başka eserleri de
layıkıyla coverlıyor.
Kısaca 123,
ülkemizde hem İngilizce hem Türkçe sözlü kaliteli işler yapan, kendi plak
şirketleri sayesinde indie duruşlarıyla popüler piyasadan bir şekilde ayrı
durmaya ve gitgide kendini geliştirmeye çalışan ülkemizden çıkmış en değerli
modern gruplardan biri. Bunun bilincinde olarak grup, müzikseverlere daha birçok
öykü anlatacak ve “Anja” üçlemenin sonu olduğu kadar grubu daha da büyüten, yenilenen kadrosuyla grup için yepyeni
bir başlangıç aslında.
©dave borovsky |