25 Mayıs 2017




Gitar Müziğine İthafen

Kasabian- For Crying Out Loud

7/10





Son zamanlarda sıkça konuşulan “gitar müziğinin azalarak bitmesi” konusu, -özellikle NME’nin de ele aldığı gibi- İngiltere’deki müzik medyasının sürekli gündeminde. Gerek dünyayı ele geçiren “brit-pop” döneminde gerekse 2000’lerin başında çıkan “post-punk revival” akımı ve “alternatif rock” sayesinde bu ülke yakın geçmişte bizi gitar müziğine doyurmuştu. Ancak son yıllarda İngiltere’de modern rock müziği eski kalitesinde değil. Bunun en büyük sebebi ise büyük grupların giderek daha fazla pop sularında yüzmeye çalışmaları oldu (Bkz. Coldplay, Muse, The Kooks, Kaiser Chiefs). Bu örneklere yakın bir ek olarak “48:13” ismiyle 2014 yılında çıkan albümleriyle Kasabian da eklenmişti. Grup, daha önceki dört albümüne kıyasla zaten müziğinde yoğun bir şekilde barındırdığı klavyelerin ve bilgisayarların sesini bu albümde biraz daha arttırmıştı. Her ne kadar “The Chainsmokers ile düet yapacak kadar pop’a yönelik” bir değişiklik olmasa da Kasabian’ın müziğindeki gitar riff’leri eskisi kadar hissedilmiyordu. Albüm de buna paralel olarak ortalama eleştiriler aldı. 


2017 yılının Mayıs ayında ise altıncı albümleriyle dönen grup, solistleri Tom Meighan’ın “Bu albüm, gitar müziğini uçurumdan kurtarmakla ilgili!” sözleriyle de gereken mesajı veriyor. “For Crying Out Loud” isimli albüm, öncelikle kapak görselinde ilk defa grubun isminin resmi haliyle yazılmamasıyla dikkat çekiyor. Ancak bu görsel farklılık, işitsel farklılığa yol açmıyor; Kasabian, bildiğiniz gibi: Enerjik, özgüvenli ve Leicester City stadında sürekli “Fire” çalınması gibi bir gaza sahipler. Genel açıdan ise albüm, sound olarak “Velociraptor!” kayıtlarına yakın bir çizgide. Hem tempolu (ve bu sefer gitarlı) parçalar hem de duygusal baladlar dinleyebiliyoruz. Bir rock yıldızı olmanın dayanılmaz hafifliği temalı sözlere sahip "Ill Ray (The King)" ile açılan albüm, gruptan özlenilen tarzı hemen ilk parçada hayranlarına sunuyor. Kayıttaki en iyi parçalardan biri olan şarkı, daha ilk dinleyişte aradığınız “Kasabian hiti” özelliğini buluyor. Ardından gelen "You're in Love with a Psycho" ise ilk single olarak albümden önce çıktığında açıkçası hayal kırıklığı yaratmıştı. Vokalleri, altyapısı, hatta ritmiyle bile tam anlamıyla “ortalama” bir parça olarak daha çok önceki albüme ait bir iş gibi duruyordu. Tabii ki kendine ait güzelliği olan bir parça; ancak Glastonbury’de headliner olmuş büyük bir rock grubunun albümün ilk single’ı olma düzeyinde değil.



FIFA 17’de oyun içinde ve özellikle The Journey modunda Alex Hunter’ın hikayesine giriş yaptığımız jenerikte karşımıza çıkan “Comeback Kid” ise albümün en iyi parçası olabilir. İlk albümlerindeki o stadyum marşlarına benzer mod yükseltici bir şarkı. Bu yüzden de önceki albümün “Stevie”si demek daha doğru (ki o da bir önceki yılın FIFA’sında kullanılmıştı.) Hatta şarkının başında bu sefer yaylılar yerine üflemeliler kullanılıyor, daha sonra esas bölüme geçiliyor. Tom’un vokallerinin ve Ian Matthews davullarının da burada albümün zirvesinde olduğunu belirtelim. Ayrıca parça, Reap what you sow”  nakaratıyla ne ekersen onu biçersin temasını verip karmaya inanın diyor daha ne olsun. Sonrasında gelen “The Party Never Ends”, enstrüman çeşitliliği ile kulaklara ilaç gibi gelen altyapısıyla albümün sevilenlerinden biri oluyor. "Are You Looking for Action?", grubun son albümlerindeki neo-saykodelik alışkanlıklarından zevk alanlar için eğlenceli bir iş olmuş. Yine de 8 dakika göz açıp kapayıncaya kadar geçemiyor; bu kadar süre sadece ikinci solist Sergio’nun vokal yapması şarkıyı biraz basitleştiriyor. Buna karşılık Sergio, "All Through the Night"ta “Call my nameee” yükselişiyle bizlere tatlı bir “singer-songwriter” eseri sunuyor.



“For Crying Out Loud”un en duygusal işi olarak adlandırabileceğimiz “Wasted”, özellikle sözlerinin doğrudan bütün hisleriyle dinleyiciyle buluşmasıyla albümün en etkileyici parçalarından biri. Sıradan görünen temposu ve gitarlarına karşın sözlerin kendi içinde yarattığı “Summertime Sadness” anlamı, melodiyle birlikte başarılı bir uyum yakalıyor. Son olarak, Leicester City, İngiltere Premier League’de mucizevi şekilde şampiyon olduktan sonra ise Leicester yerlileri ve fanatikleri olan Kasabian üyeleri de kulübün stadındaki iki gecelik özel konserde ilk defa çaldıkları "Put Your Life on It" ile albüme Beatlesvari ancak sade bir kapanış yapıyor. Genel olarak değerlendirdiğimizde albüm, ilk albümlerdeki o heyecanı hissettirmiyor ama son kayda göre oldukça akılda kalıcı bir iş olduğu kesin. Yine de gitar müziğinin bu kadar unutulduğu bir dönemde Arctic Monkeys, “AM” gibi bir başyapıtı yaratabiliyorsa, Kasabian’ın da o albümün en azından yakınına yaklaşabilecek bir eserle müzik piyasasını sarsması gerekiyordu. Bu nedenle, beklentiler sadece üzer diyerek üzüldüğümüzü; ancak Kasabian’ın bu altıncı albümünün 3-4 güzel parçayı da hayatımıza kazandırdığını söyleyebiliriz.