Nietzsche'nin Tanımlamasına Göre Üstinsan Kimdir?
“İnsan, bir an önce
kargaşasını, kendine anlam veren bir düzene çevirmezse, yıldız doğurtmazsa,
karanlığında yok olacaktır.”
19. yüzyılda yaşamış Alman
filozof Friedrich Nietzsche, bu sözleri kaleme alırken aklında tek bir fikir
vardı: Üstinsan olarak ifade edilen canlı formuna erişmek. Almanca orijinal
ismiyle Übermensch olarak ifade edilen, bunun yanında Superman ya da Hyperhuman
gibi isimler de verilen bu kavram, ilk olarak teolog ve yazar Heinrich
Müller tarafından 17. yüzyılda kullanılmış. Kelimeye esas anlamını veren ve hatta
tüm insanlığın amacının da buna ulaşmak olduğunu öne süren isim olan Nietzsche,
en değerli eserlerinden biri olan Böyle Buyurdu Zerdüşt (Also sprach Zarathustra)
isimli kitabının da merkezinde bu düşünceyi işliyor.
Nietzsche’nin kendi deyimiyle "yazılmış
en derin eser” olan bu kitap; Üstinsan kavramını, Bengi Dönüş ve "Tanrı Öldü" gibi yine bu filozofa özgü tezlerle bir araya getirerek sunuyor. Bunların
yanında, eserlerinde Amor Fati, Güç İstenci ve Apollon ile Dionysos gibi kendine
özgü birçok değerli varoluşsal fikrin de arkasında olan Nietzsche, belki de gerçekten
en derin düşüncelerini Üstinsan ile sunuyor. Kavramı “basit” haliyle özetlemek
gerekirse; çizgi roman ve filmlerinden tanıdığımız Superman, nasıl fiziksel
olarak diğer insanlardan üstün ise Übermensch de psikolojik olarak diğer
insanlardan üstün olana verilen isim.
Biraz daha derine inmek gerekirse
Nietzsche, “İyinin ve kötünün yaratıcısı olmak isteyen, ilk önce bir yok edici
olmalıdır ve değerleri paramparça etmelidir.” diyor. Ona göre söz konusu
değerler, toplumsal ve bireysel anlamda kişiyi oluşturan düşüncelerdir. Buna
paralel olarak ahlak da Üstinsan’ın kendi başına yaratıp kendi içinde değer
biçtiği bir yargıdır. Kısaca o, kendi ahlak düzenini yaşar. Bununla birlikte, Tanrı’nın
öldüğünün de farkında olduğu için insan olmanın sadece Üstinsan’lığa giden bir köprü olduğunu özümsemiştir. "Tanrı Öldü" dedikten sonra yaşamı bir amaçsızlığa
bağlayan Alman filozof, kişinin bu ahlaki ve varoluşsal “nihilist” boşluklardan
yine sadece kendisinin çıkabileceğini söyler.
Nihilizm ile yüzleşen insan, kendi
değerlerini yaratarak ve gelişerek iyinin ve kötünün de ötesine geçmiş oluyor. Böylelikle
insan, kendisinin efendisi olup kendi yasalarını kendisi koymalıdır. Üstinsan’ı
da yaratırken herhangi birinden ya da Tanrı’dan yararlanamaz. Ona göre insan
evriminin sonraki aşaması olan Üstinsan, kendi kendini yaratırken, acı çekmeyi de
benimsemiş bir karakterdedir. Böylece, Amor Fati olarak ifade edilen kaderi
sevme anlayışında da acının, iyi olmanın gerekli bir parçası olduğu kabul
edilir. Nietzsche’ye göre bu acıların en büyük sebebi, insanın halihazırda tamamlanmamış
bir varlık olmasıdır. İnsan, yanılgılarından ve “batış yeteneğinden” kurtulup
kendini aşarak Üstinsan olabilir.
Üstinsan’ın kendi kendini geliştirmesinin
dışında, diğer karakter özelliklerini de filozofun fikirleri doğrultusunda dile
getirebiliriz: Anlaşılmaları zor ve çoğu zaman yalnız olan bu türdekiler, yeri
geldiğinde alçakgönüllü de olmayabilirler. Bunun yanında, zayıf insanlara karşı
naziktirler; çünkü kendi üstün güçlerinin farkındadırlar. Özellikle, Böyle
Buyurdu Zerdüşt eserinde verilen pazaryeri örneğinde olduğu gibi de oldukça sert
ve kararlılardır. Bütün bu karakter özelliklere ek olarak, bir de Nietzsche’nin
toplumsal “eşitlik” kavramına da karşı çıkmasıyla birlikte, filozofun bu
düşünceleriyle İkinci Dünya Savaşı dönemi Nazi Partisi’ni etkilediği iddia
edilir.
Ancak, filozofun ölümünden önceki
hastalığında ona bakan kız kardeşi Elisabeth Förster-Nietzsche, ünlü bir Alman
milliyetçisi ve antisemitist olan Bernhard Förster’in eşiydi. Ölümünden
sonra ise onun yayımlanmamış yazılarını, kocasının antisemitist fikirlerine
uyarlayarak yayımladı. Hatta bu karı-koca, Nazi Partisi ile o kadar yakınlardı
ki Hitler, daha sonra Elisabeth’in 1935 yılındaki cenazesine bile gelmiş ve Nietzsche
Müzesi’ni de gezmişti. Friedrich Nietzsche, her ne kadar üslubunda sert ve
yoruma açık bir dil kullansa bile esas niyeti elbette açıktı: Daha sonra durum
aydınlatıldı ki niyetinin bu ırkçılık konusuyla -ne mutlu ki- alakasız olduğu ortaya
çıktı!
“Yukarı mı çıkmak istiyorsunuz,
kendi bacaklarınızı kullanın! Kendinizi yukarı taşıtmayın, başkalarının sırtına
ve kafasına oturmayın. Ata biniyorsun, öyle mi? Şimdi de süratle hedefine at
koşturuyorsun, öyle mi? Pekâlâ, dostum! Ama kötürüm ayağın da oturuyor atın
sırtında! Hedefine vardığında, atından aşağıya adadığında; tam da kendi
doruğunda, sen daha yüce insan – sendeleyeceksin.”
-Böyle Buyurdu Zerdüşt
(1883)