18 Şubat 2017



Müziğe Aşıklar Şehri

Justin Hurwitz- La La Land Film Müziği

10/10





Filmi izleyenler için kaleme alınan bu yazı öncesinde ilk olarak şunu söylemeliyiz: Film, aslında daha şimdiden “kült” seviyesine ulaşmış modern bir klasik. Belli bir zaman sonra geriye dönüp 2016 yılına bakıldığında ilk önce hatırlanacak birkaç film arasında: Mesela 2030 yılında ikonik müzikaller hakkında konuşulduğunda “Grease”, “West Side Story”, “The Sound of Music” ve “Chicago” gibilerinin yanında “La La Land”i de aralarında göreceğiz. Trafik, renk ve optimizm dolu ilk sahnesinden, “The End” ritüel yazısına kadar izleyeni hipnotize edip içine çeken bir müzikal bu. Bunun yanında bir de başrollerde “Crazy, Stupid, Love.” ile “Gangster Squad”da da beraber izlediğimiz muazzam elektrikli Gosling-Stone ikilisi var tabii. Buna karşılık filmin her yerde görünen afişi, 14 Oscar adaylığı popülerliği ve neredeyse bütün eleştirmenler tarafından 5 yıldız alması gibi unsurlar, kimileri için yapımı antipatik kılabilir. Amerikan tabiriyle filmi “overrated” olarak değerlendirenler olabilir. Ancak bu söz konusu kesimin de, filmden hipnotize olanların da kayıtsız kalamayacağı kesin olan tek bir gerçek var: O da filmin müzikleri.


Henüz 85’li, yani Ryan Gosling’den küçük olan müzikalin yönetmeni ve senaristi Damien Chazelle, genel olarak müzikle çok iç içe bir sanatçı. İlk yapımı “Guy and Madeline on a Park Bench” (2009) ve ardından ismini tüm dünyaya tanıttığı “Whiplash” (2014) filmlerinde de jazz hakkında yapımlar üretti. Hatta “Whiplash”, J.K. Simmons ustalığı sayesinde modern sinemanın en iyi jazz filmlerinden biri olarak gösteriliyor. Chazelle’in Harvard Üniversitesi’nden (!) ve eski müzik gruplarından yakın arkadaşı Justin Hurwitz ise bu iki filmin müziklerinin yanında La La Land’in de bir parça hariç bütün eserlerini yaratan yegane insan. Hurwitz, sadece bu müzikal için 1900 civarında piyano demosu hazırladığını açıkladı. Haliyle bu gayreti de kendisine 3 dalda Oscar adaylığı getirdi. Filmdeki parçaları teker teker ele almadan önce hepsinin tek bir ortak noktasına değinmek gerekirse, müzikleri tek bir kelime ile özetleyebiliriz: Duygu. Parçaların “tamamı”, filmi izlerken ilk defa dinlenildiğinde, beste ve sözlerindeki duygusuyla izleyiciyi doğrudan etkileyebiliyor. Aslında filmin sırrı da bu.


İlk sahne, “Another Day of Sun” filmdeki bütün oyuncuları buluşturup tıkanmış bir trafikte etrafına pozitiflik saçmayı tercih eden insanları ele alan bir giriş. Ayrıca Jimmy Fallon da Altın Küre için bu sahnenin tatlı bir parodisini yaptı. Bunun dışında, şarkının son kısmında da üflemeli çalgılarla yoğun olarak duyulan müzikalin tema melodilerinden biri de parçaya eşlik ediyor. Aynı melodinin yine ağırlıkla kullanıldığı “Someone in the Crowd” ise Emma Stone öncülüğünde 3 güzelle birlikte rengarenk elbiseleri ve dans koreografisiyle akılda kalan, hem “networking”in faydalarını hem de hayatımızdaki önemli insanları aynı anda anlatan bir eser. “Engagement Party”de ise söz konusu bestenin duygusal bir versiyonunu dinliyoruz. Bu kısacık parça, piyanonun ne kadar özel bir enstrüman olduğunu dinleyenlere sakince hatırlatıyor.


“Mia & Sebastian’s Theme” ise belki de bir anlamda filmin özeti. Duygu yoğunluğu bol bir şekilde başlayan piyano ve devamında da gitgide dağılıp ilk baştaki hissiyatı bilerek kaybeden bir düzen. Bunun yanında Ryan Gosling’in piyanoya hakimiyeti de çok önemli. Whiplash’te gerçek hayatta da 15 yaşından beri davul çalan Miles Teller’ın film için ekstra pratik yapması gibi Gosling de önceden piyano çalmayı biliyordu ve bu müzikal için ağır bir tempoda pratik yaptı. Filmin her sahnesinde parçaları da herhangi bir el dublörü kullanmadan kendisi çaldı. Ayrıca bilenler bilir, Gosling piyano çalıp vokallerin çoğunu yaptığı Dead Man's Bones isimli grubuyla, 2009 yılında bir çocuk korosu eşliğinde baştan sona oldukça kaliteli parçalara sahip korku temalı bir albüm yayımlamıştı.


La La Land denildiğinde akıllara doğal olarak ilk gelen parça ise “City of Stars”. Justin Hurwitz’in kendisinin de ifade ettiği gibi şarkıda hem umut dolu hem de melankolik bir his var. Kendisi bu niteliği, Hollywood’daki ve aslında da gerçek hayattaki iniş çıkışlara ithafen yarattığını dile getiriyor. Özellikle parçada bölümler arası geçişler çok özenli işlenmiş. Albümde, parçanın hem orijinali olan düet versiyonu, hem Gosling’in ıslıkla çaldığı sahildeki sahne versiyonu, hem de Stone’un Hurwitz’in gitarına mırıldanarak eşlik ettiği acayip tatlı bir versiyonu bulunuyor.


“Audition (The Fools Who Dream)” ise filmdeki en unutulmaz sahnelerden birini izleyenlerin akıllarına kazırken Emma Stone’un da şahane performansı ve oyunculuğuyla Oscar heykelciğini sonuna kadar hak ettiğini kanıtlıyor. Parça, müzikalin anlatmak istediğini en net şekilde ifade eden eser. Bununla birlikte, filmin özünde bahsettiğimiz duygu yoğunluğunun da en fazla hissedildiği sahne bu. Söz konusu parçaların yanı sıra, filmin afişindeki anın dansının yapıldığı ironik sözleriyle akılda kalan “A Lovely Night”, Hurwitz’in ister istemez Whiplash’ı hatırlatan esaslı jazz eserleri “Herman’s Habit” ve “Summer Montage”, ayrıca bu film için gitar çalmayı öğrenen John Legend’ın filmin konser sahnesinde seslendirdiği “Start A Fire” ve “Mia & Sebastian’s Theme”i klasik müziğe evrimleştiren “büyülü” “Planetarium” da filmin diğer güzellikleri. Sonuç olarak bu müzikal, filmseverlerin çoğunun tekrar tekrar aynı hislerle izleyebileceği kalitede bir Damien Chazelle filmi. Ancak bunu sağlayan en önemli unsur ise Hurwitz’in imza attığı film müzikleri: Özetle La La Land, bir “Damien Chazelle ve Justin Hurwitz” eseri.