Duyguları Sonsuza Kadar Yaşatacak Albüm
Jeff Buckley- Grace
10/10
Grace
albümünde olağanüstü bir duygu yükü var. Bu yük, o kadar derin ki bunu kelimelere
dökebilmemiz çok güç. İnsanlık, müzik tarihi boyunca birçok harika ses ile
karşılaştı; ancak bu denli bir duygu aktarımı yaşatan gerçekten çok az sanatçı
mevcut. Hissettiklerini tamamiyle dinleyiciye aktarabilen bir müzisyenin albümü
bu. Hatta albüm, sadece sanatçısı genç yaşta hayatını kaybetti diye gereğinden
fazla şişirilen bir eser de değil, alakası yok. Tam tersi bir deyişle şunu bile
söyleyebiliriz ki bu kayıt, başından sonuna kadar –bütün parçalarıyla- gelmiş
geçmiş en özel müzik albümlerinden biri. Özellikle bu devirde bütün parçaları
güzel olan bir eser bulmak gerçekten zor. Grace, bu anlamda bir başyapıt.
Mojo Pin
ile açılan albüm, dinleyiciyi adeta bu sanat eseri kayda hazırlayan bir parça. Aynı
zamanda, sanatçının şarkılarını icrasındaki en önemli özelliklerinden olan o “doğaçlama
havası” da burada buram buram hissediliyor. Bu nedenle de stüdyo kayıtlarının
kusursuzluğu bir yana, Buckley’nin canlı performansları da ayrı bir güzellikte.
Özellikle, meşhur Chicago performanslarına göz atılması şart. Bu parçanın ardından
gelen, albüme adını veren Grace, sanatçının unutulmaz riff’leriyle gitaristliğini
de konuşturduğu eserlerden biri. Jeff Buckley denildiğinde akla ilk gelen
parçalardan olan şarkı, “Wait in the fire” nakaratıyla dinleyiciyi adeta
yakalayan bir eser. Ayrıca, dünyanın faniliği hakkındaki ince detaylı şarkı
sözleri de sanatçının kaleminin ne kadar güçlü olduğunun bir kanıtı.
Last Goodbye ile devam eden albüm, “Kiss me, please kiss me. But kiss me out of
desire, babe, not consolation” sözleriyle, daha önce bahsettiğimiz o duygu
yoğunluğunu hissettiren bir yapıya sahip. Albümün bütünlüğünde olduğu gibi alternatif
rock ve folk rock karakterleri arasındaki şarkı, akustik gitarlarıyla tam
anlamıyla akıp gidiyor. Albümde bulunan cover’lardan ilki olan bir James
Shelton şarkısı Lilac Wine ise Buckley’nin en duygusal işlerinden biri. Daha
ilk saniyesinden sizi alıp uzak yerlere götüren parça, sadece sanatçının “Listen
to me” deyişini duyabilmek için bile dinlenebilir.
Gitarların
hakimiyetinin hissedildiği parçalardan olan So Real, aynı zamanda sanatçının
sesinin de iniş-çıkışlarının üst düzeyde olduğu işlerden biri. Ayrıca,
sonlardaki “I love you, but I'm afraid to love you.” sözlerindeki sanatçının
sesindeki o “teslimiyet” duygusu da akıllardan kolay kolay çıkmıyor. Ardından,
Hallelujah ile birlikte, belki de gelmiş geçmiş en başarılı “boynuzun kulağı
geçmesi” anlarından birine şahit oluyoruz: Büyük üstat Leonard Cohen’in en ünlü
eserlerinden biri olan bu şarkıyı Buckley, kendine has bir şekilde öyle bir
yorumluyor ki aynı zamanda onun da bir parçası haline geliyor. Bir jenerasyonun
da The O.C izlerken ilk defa tanık olduğu bu parçanın Buckley yorumu, nesilden
nesile ölümsüzlüğünü korumaya devam ediyor.
Lover, You Should’ve Come Over, özellikle sonundaki 4 farklı “It's never over...”
bölümüyle kalpleri fetheden bir başka Jeff Buckley şarkısı oluyor. Ayrıca
parçanın verse’lerinin arasındaki ufak gitar dokunuşları da şarkıyı zenginleştiriyor.
Corpus Christi Carol ise albümdeki bir başka harika cover. Parça çok eski bir
geleneksel İngiliz ilahisi. Sanatçının o eşsiz sesindeki NME’nin ifade ettiği üzere o falsetto ve kafa sesi karışımı hali, albümün tamamında olduğu burada da
ağızları açık bırakıyor. Ardından gelen Eternal Life, enerjik gitarlarıyla sanatçının
albümdeki en agresif ve hatta biraz da en grunge hali oluyor.
Albümün
belki de en özel parçalarından ikisini en sona saklayan Buckley, Dream Brother
ile özellikle ilk saniyesinden son anına kadarki prodüksiyonuyla tekrar tekrar
dinlenicek bir şarkıya imza atıyor. Ayrıca, bu kadar unutulmaz şarkı sözleri
içeren bir albümün belki de en vurucu sözleri de burada saklı: “Don't be like
the one who made me so old. Don't be like the one who left behind his name. Cause
they're waiting for you like I waited for mine. And nobody ever came.”.
Buckley, parçanın ismindeki “hayalindeki kardeşi” olacak kadar yakın bir dostu
olan Chris Dowd’a yazdığı bu şarkıda, kendi babasının hamile annesini bırakıp
gitmesini anlatıyor. Dowd’un da bunu aynı şekilde yapmamasını istiyor.
Forget Her ise bu muhteşem albüme
layık bir kapanış yapıyor. Özellikle bu duygusal nakarat ile birlikte de Buckley,
söyleyecek her şeyini söylemiş oluyor: “Don't fool yourself, she was heartache
from the moment that you met her. My heart feels so still as I try to find the
will to forget her, somehow. Oh, I think I've forgotten her now.”. Böylelikle şunu
biliyoruz ki bu albüm, Buckley’nin duygularını sonsuza kadar yaşatacak!
Kaynak: 1