25 Şubat 2018





Oasis'in İnsan Irkını Kutsadığı Albüm

Oasis- (What's the Story) Morning Glory?

10/10






     
      Müzik tarihinin en büyük gruplarından biri olan Oasis, aktif olduğu 1991 ve 2009 yılları arasında İngiltere’deki Brit-pop akımının öncülerindendi. Grubun beyni, şarkıların büyük çoğunluğunu yazabilecek dahilikteki gitar-vokal Noel Gallagher; kalbi ise onları eşsiz sesiyle söyleyen küçük kardeşi Liam Gallagher’dı. İçinde aksiyonu eksik olmayan bu abi-kardeş ilişkisinin yanına, alkol, uyuşturucu ve en önemlisi “Manchesterlılık” da eklenince ortaya son “gerçek” rock ‘n roll gruplarından biri çıkmıştı. İlk albümleri Definitely Maybe (1994) ile harikalar yaratmasının ertesi yılında grup, (What’s the Story) Morning Glory? albümleriyle resmen kendilerini de aştı. Hatta Noel, yıllar sonraki Rolling Stone röportajında da şu cümleleri kurdu: “Definitely Maybe, bir müzik grubunda pop star olmayı düşlemek hakkındaydı, What’s the Story ise o pop starı olmakla alakalı.”.  


    (What’s the Story) Morning Glory?, yer yer “kirli” gitarların yarattığı o serseri ve cool rock grubu havasının yanında aynı zamanda duygu yükü oldukça yüksek alternatif rock baladlarıyla da çok derin bir albüm. Hatta kısacası modern “gitar müziği” yapan herhangi bir grubun erişebileceği en üst noktalardan biri bu. Ayrıca ilk albümlerine göre çok daha nakarat odaklı düzenlemeleri ve özenli prodüksiyonlarıyla da birlikte daha fazla kitleye hitap edebilen bir yapıya sahip. Düşünün: O zamanların dünya müzik listelerinde trap-pop-r&b yerine bu tarz alternatif, sağlam ve derin işler bulunuyordu. Albüm, şimdiki çoğu modern rock eserleri gibi günü kurtarmaya yönelik değil; çıktıktan 23 yıl sonra bir Türk kültür / sanat dergisinde bile incelemesi yapılan bir şaheser.



            Albümü açan Hello, ilk girişi bu kaydın en büyük hitinin başındaki akorlar olsa da ters köşe yapıp bir anda farklılaşan ve dinleyiciyi kendine bağlayan enerji patlaması bir parça. Liam’ın vokal performansının özellikle canlı hallerinde zirvelerinde olduğu eserlerden olan şarkı, Noel’in kalemi sayesinde tam bir şarkı söyleme şovuna dönüşüyor: “We live in the shadows and we had the chance and threw it away. And it's never going to be the same, cause the years are falling by like the rain” gibi sözleri, albüme basit ama etkileyici bir giriş yapıyor. Roll with It ise grubun konserlerinde sıkça çaldığı şarkılarından biri oldu ve bunu da Noel şöyle ifade ediyor: “Bu şarkı, basit bir rock ‘n’ roll parçası ve sağlam bir şekilde iyi.”


            Oasis kelimesi bir yerde geçtiğinde ardından % 90 gelen diğer bir kelime olan Wonderwall isimli bu olağanüstü eser ise hakkında sabahlara kadar konuşulabilecek bir şarkı. Noel’in ilk eşi Meg Matthews’a ithafen yazdığı şarkı, aslında ismindeki ilhamı da George Harrison’ın ilk solo işi olan 1968 yapımı Wonderwall filminin soundtrack’i Wonderwall Music’ten alıyor. Buraya kopyalamamıza gerek olmayacak kadar çok iyi bilinen muazzam sözlerinin yanında bestesi de unutulamayacak bir karaktere sahip: Parçanın akorları, akustik gitar öğrenmeye yeni başlayan çoğu müziksever için vazgeçilmez bir başlangıç noktası. Özetle bu eser, sırf onu çalabilmek için bile gitar öğrenebileceğiniz bir değerde olan, müzik tarihinin en güzel şarkılarından biri.


            Don’t Look Back in Anger, Noel’in Rolling Stone dergisine verdiği röportajında ifade ettiği üzere “hiçbir manası olmasa da gayet güzel bir şarkı”. Tabii ki bu, şarkının yazarının kendine has o Manchester üslubuyla olan görüşü. Ancak biz müzikseverler için ise durum farklı, bu şarkı tam anlamıyla bir marş: Gerek Oasis gerek de Noel Gallegher’s HFB konserlerinde her zaman hep bir ağızla söylenen şarkı, Manchester saldırısı gibi çeşitli organizasyonlarda da birleştirici bir unsur görevi üstleniyor. İnsanı adeta alıp götüren nakaratıyla kalplere kazınan parça, grubun en değerli işlerinden biri.

            Some Might Say, adeta umut dolu siyah çerçeveli motivasyon tablolarında vurgulanan ifadeler gibi sözlere sahip: “Some might say that sunshine follows thunder. Go and tell it to the man who cannot shine.” Bütün parçada hissettiğimiz o umut dolu sözlerin yanında Liam’ın hafif buruk ses tonu da şarkıya eşsiz bir hava katıyor. Morning Glory ise nakaratında Noel’in arkadan “Well” diye bağırışı ve ardından Liam’ın albümün adını haykırışıyla akıllarda yer eden ve resmen enerji pompalayan gitarlara sahip şahane bir şarkı.


            Albümün son şarkısı Champagne Supernova, dalga sesleriyle açılan ve grubun en derin işlerinden biri haline gelmiş unutulmaz bir hiti. Noel, parçadaki “Where were you while we were getting high?” sözünün, grubun içinde sürekli birbirlerine sordukları bir soru kalıbından geldiğini ifade ediyor. Ayrıca, albümün genişletilmiş versiyonunda da gizli bir “Morning Glory 2” albümü yatıyor: Talk Tonight, Acquiesce, Cum On Feel the Noise ve tabii ki The Masterplan gibi gizli hitler burada bulunuyor.


Gallagher kardeşler, tıpkı yıllar sonra NME Awards’da ayrı ayrı aldıkları Godlike Genius ödülü gibi dahice bir işe imza atıyor. Hatta bu kayıt, Oasis’in biz insan ırkını kutsadığı bir albüm; çünkü içinde sınırsız ilahiler ve sonsuza kadar yaşayacak marşlar var. Bu albüm bir başyapıt, bir Magnum Opus ya da aslında nasıl isterseniz öyle sıfatlandırın çünkü şu bir gerçek ki bu albüm tarihin bir parçası. Hatta “Müziğin beşiği” olan İngiltere’de The Beatles’ın Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band’i ve Queen’in Greatest Hits’inin ardından da tarihin en çok satan 3. albümü. Brit-pop’un, Manchester’ın, İngiltere’nin ve de tüm dünyanın tarihinde yer alan kusursuz bir sanat eseri. Need a little time to wake up!