9 Nisan 2020



Metallica'nın İntihar Etme Fikrini Aşanlara Adadığı Olağanüstü Şarkı

Metallica- Fade to Black


Kaynak: Wannart



“Bu şarkı, bizim için büyük bir adımdı. Bizim ilk baladımızdı ve bunun insanları çıldırtacağını biliyorduk…”

“Parçayı stüdyoda kaydederken akustik gitarın sinir bozucu bir şey olabileceğini öğrendim. Her gıcırtısını duyabiliyorsun, bu nedenle de daha dikkatli olmak zorundasın. Şarkıyı bir arkadaşımızın New Jersey’deki evinde yazdım. O zamanlar parçayı yazarken bunalımdaydım çünkü bütün sahne ekipmanımız çalınmıştı. Ayrıca, ortalığı dağıttığımız ve içki dolabını tükettiğimiz için menajerimizin evinden de kovulmuştuk.”

Metallica’nın lideri James Hetfield, grubun başyapıtlarından biri olan Fade to Black’in yazılış sürecini 1991 yılında Guitar World dergisine yaptığı röportajda böyle özetliyor.

Grubun Ride the Lightning (1984) güzelliklerinin en değerli parçalarından olan bu eser, Metallica hayranlarının ve çoğu müzikseverin bildiği üzere ilginç de bir hikayeye sahip. Hetfield, bize aynı röportajın devamında açıklıyor:


“Bu şarkı, bir intihar parçası ve bu yüzden de çocuklar falan belki bu eser sebebiyle kendilerini öldürebilirler diye çok fazla sert eleştiri aldık. Yine de buna rağmen yüzlerce insandan kendilerini bu şarkıyla bağdaşlaştırıp onları aslında daha iyi hissettirdiklerini anlatan mektuplar da aldık.”

Fade to Black, hem yukarıdaki orijinal yazılış amacı ele alındığında, hem de şarkı sözlerinden açıkça anlaşılabileceği üzere, aslında intihara meyilli bir bakış açışıyla yazılmış. Hatta Ride the Lightning’in kayıt sürecinde o zamanlar “ölüm” temasına takıntılı olan Hetfield ve Lars Ulrich’in albümün geneline de bu konsepti yaydıkları aşikâr (bkz. albüm kapağındaki elektrikli sandalye). Bu mentaliteye karşın, sözlerin yazarı olan Hetfield’ın yaş aldıktan sonra şu anki düşünceleri ise Ultimate Guitar’da ifade ettiği üzere bambaşka:

“Fade to Black ya da The Unforgiven gibi parçalar, benim için sürekli şekil değiştiren eserler. Fade to Black ilk yazıldığında, şu bir gerçekti: ‘Bu lanet hayattan nefret ediyorum!’ diyordum. Bütün sahne ekipmanlarımız çalınmıştı ve asla Avrupa’ya açılamayacağız diye endişeleniyordum. Ancak sonra, haliyle Cliff (Burton) ya da bizim için önemli diğer insanlar hayatlarını kaybedince, bu şarkı birden tekrar ortaya çıktı. Chris Cornell ve Dio gibi her bir insanın hayatını kaybetmesi, bu şarkıya aslında benim için yeni bir hayat verdi.”

Yıllar geçtikçe hayatındaki önemli insanları birer birer kaybeden Hetfield, hem hayata karşı kendi bakış açısının hem de kaleme aldığı bazı eserlerin anlamının başkalaştığını açıklıyor. Her şeyden öte ise ne olursa olsun yaşama tutunmanın kıymetinin bilinmesi gerektiğinin farkında artık:

“Bir gün sahnede Fade to Black’i çaldığımızda, izleyicilere baktığımda birinin hıçkırarak ağladığını gördüm. Uzun siyah saçları olan genç bir kızdı ve gözyaşları içindeydi.
O an sabit akustik gitara bağlıydım ama onun yanına gitmek isterdim. Bilmiyorum, ona sarılırdım ve en azından bir göz kırpıp ‘Her şey iyi olacak’ demek isterdim.”

Şarkıyı teknik açıdan ele aldığımızda ise 7 dakikaya yakın süresine rağmen bir solukta dinlenen ve içeriğin kusursuzluğu sayesinde tekrar tekrar sayısız defa dinlenebilen bir eser olduğunu söylememiz gerek.

Ekşi’de hakkında 50 sayfa entry girilen “Nothing Else Matters Metallica'cısı” olmayan müzikseverlerin çoğunun en fazla değer verdiği Metallica eserleri arasında yer alan Fade to Black, hem duygusal hem de teknik anlamda olağanüstü bir heavy metal eseri. Trash metal'in babalarından olan ve ilk albümlerinde de çoğunlukla bu tarzda eserler veren grup, bu ilk power baladında ise Black Sabbath’tan etkilendiği bariz bir heavy metal işi ortaya çıkarıyor. Özellikle parçadaki o son riff, Sabbath’ın A National Acrobat'ından esinlenmiş gibi.

Fade to Black, gitara yeni başlayan her gencin çalmak isteyeceği o muazzam giriş kısmı ve elbette o solosuyla kalplere her zaman kazınmış bir eser oldu. Kirk Hammett’ın her zamanki gibi wah pedalının fazlasıyla hakkını verdiği duygusal soloları, şarkının belki de en güçlü bölümleri. Hatta dünyaca ünlü müzik dergisi Guitar World’ün Gelmiş Geçmiş En İyi 50 Gitar Solosu listesinde de 24. sıraya sahip olan şarkı, belki de Hammett’ın kariyerinin zirve noktası olarak gösterilebilir.

Gitar sololarının yanında, hem grubun hem de birçok kez çalıştığı, (Ulrich gibi) Danimarkalı olan prodüktör Flemming Rasmussen’in prodüksiyonun kalitesi ise şarkıyı başından sonuna kadar bir bütün olarak klasik haline getiriyor. Akustik ve elektro bölümleri arası geçişlerin etkileyiciği ile bunu rahatlıkla anlayabiliyoruz.

Bunun yanında ilginç bir bilgi: Bas gitarlarını grubun 24 yaşında hayatını kaybeden efsanesi Cliff Burton’ın icra ettiği bu şarkı, aynı zamanda grubun sonraki basçısı Jason Newsted’in de 2000 yılındaki VH1 Müzik Ödülleri’ndeki performansında canlı olarak çaldığı son Metallica eseri olmuş.

Ayrıca, Hetfield’ın hem pes hem tizlerdeki vokal performansının mükemmelliği ise şarkının sözlerinin depresifliği ile birleşince ortaya tek kelimeyle bir sanat eseri çıkıyor:

“No one but me can save myself, but it's too late
Now I can't think... think why I should even try
Yesterday seems as though it never existed
Death greets me warm, now I will just say goodbye
Goodbye...”

Şahsen ben, kadrosu adeta Şampiyonlar Ligi olan 2010 Sonisphere Festival İstanbul’da bu mükemmel gruba ve en sevdiğim parçaları Fade to Black’e buradaki gibi canlı tanık olduğum için minnettarım. Metallica, bu ölümsüz eserleri sayesinde, kim ne derse desin her zaman müzik tarihinin en değerli birkaç topluluğundan biri olarak kalacak. Teşekkürler Hetfield ve arkadaşları, teşekkürler hayat!

Kaynak: 1, 2, 3, 4.