Hikayesiyle Hüzünlendiren Özel Bir Şarkı
Damien Rice- Cheers Darlin'
Kaynak: Wannart
Yağmurlu bir Dublin akşamıydı. Durmadan yağan bu yağmurda zor
da olsa yürüyerek yolumu bulmaya çalışıyordum. Daha doğru dürüst önümü bile
göremeden ilerlerken, bir anda genç bir kadınla çarpıştım! Birden üstümüz
başımız dağıldı. Ondan hemen defalarca özür diledim tabii. Hatta bu şanssızlığı
telafi etmek için de çarpıştığımız yerin oradaki pub’da bir kadeh bir şey
ısmarlamayı teklif ettim. İlk başta kabul etmese de daha sonra sadece bir tane
için tamam dedi.
İçeri girdiğimizde bar kısmına geçtik. Barmenden iki kadeh
kırmızı şarap rica ettim. Kadehlerimizi içip konuşmaya başladık. Laf lafı
açtığından muhabbetimiz gayet keyifli gidiyordu. Hayata dair oldukça benzer
fikirlere ve zevklere sahip olduğumuzu fark ediyorduk. Ona “birer kadeh daha?”
diye sorduğumda ise yine ilk başta “hayır” dese de sonrasında kabul etti.
Barmenden ikinci kadehleri istedik. Alkolün de verdiği
rahatlamayla birlikte muhabbetimiz daha da akıp gidiyordu. Aynı zamanda, gözlerinin
içine her baktığımda ona daha fazla bağlanıyordum; çünkü bana adeta bir
“güzellik kraliçesi” gibi görünüyordu. Konuşmamız ilerlerken aslında
birbirimize çok yakın yerlerde yaşadığımızı fark ettik. Bunu öğrendiğimde ise
içten içe acayip sevindim; çünkü evime giden son otobüsü kaçırmak üzereydim ve
o an “eğer ikimiz de otobüsü kaçırırsak eve beraber dönebiliriz” diye düşündüm.
Gecenin bir vakti yürüyerek yapacağımız baş başa bir Dublin
turu, belki de “ikimiz için” bir şeylerin başlangıcı olabilirdi. Gecenin
başındaki çarpışmamız ise kaderin bizi buluşturması mıydı bilmiyordum. Bu
sorunun cevabını bulmak için otobüsü kaçırmayı ve muhabbetimize devam etmeyi
seçtim. Hatta dirseklerimiz bile bir ara birbirine değdi ki o kadar birbirimize
yakınlaşmıştık. Hem fiziksel hem duygusal anlamda sanki birbirimizi yıllardır yakından
tanışıyormuşuz hissine kapılmıştık.
Zaman akıp giderken barmen, ışıkları birkaç defa açıp
söndürdü. Bu, İrlanda’daki barlarda özel bir anlama geliyordu: Bar birazdan kapanacağı
için son içki servisleri yapılacaktı. Bu hareket de ufak bir uyarıydı. Biz de
son kadehlerimizi istedikten sonra güzellik kraliçesine otobüsü maalesef (!)
kaçırdığımız söyledim. Onun bana cevabı ile birlikte ise adeta nefessiz
kaldığımı hissettim: “Önemli değil, zaten sevgilim beni gece yarısı almaya
gelecek.”
Tek bir cümleyle mahvolmuştum. İçten içe yıkılmış olmama
rağmen onunla konuşmayı sürdürmeye çalıştım. Kısa bir süre sonra ise “Benim
artık çıkmam lazım ama sana içkiler için çok teşekkür ederim.” diyerek ve önüme sigarasını
bırakarak oradan ayrıldı.
O gittikten sonra üzerimdeki yük daha da ağırlaştı sanki.
Giderek dibe batmıştım. Hatta gece boyunca bizi arada bir süzen barmen bile
halimi az çok anladı ve kendiliğinden bir kadeh şarap daha doldurdu. Bir elimde
kadehle boş boş bakınırken içimi aniden ilginç bir his kapladı: Hemen bir kağıt
ve kalem bulup içimi dökmeye başladım: “Şerefe Sevgilim!” yazdım ve bu
kelimelerin biraz devamını getirdim. Kısa bir süre sonra ise bar kapatılınca
oradan çıktığım anda bir taksiye atladım. Yolun uzun olduğunun farkındaydım ama
artık yapacak bir şey yoktu.
Şoföre sağlam bir ödeme yaptıktan sonra kendimi alkolün
etkisiyle evime zar zor atıp başladığım işi bitirmeye karar verdim. Hayır,
başladığım işten kastım o genç kadın ile olan ilişkim değildi, ona yazacağım ve
ilk albümüme koyup ölümsüzleştireceğim şarkıydı. İşte Cheers Darlin’ böyle
doğdu.
İrlandalı müzisyen ve şarkı yazarı Damien Rice’ın, birçok
konserinde bu şarkıya başlamadan hemen önce defalarca anlattığı hikayesini,
bu şekilde kendimizce öyküleştirerek anlatmayı tercih ettik. Hatta isterseniz sahneye
davet ettiği kadın seyircilerle olan mizansenlerini de görebilirsiniz.
Aslında bu canlandırma, her konser için seyir açısından
unutulmaz bir gösteri olsa da ufak bir serzenişte bulunabiliriz: Rice’ın gitar
çalmadan, kayıtlı altyapı üzerine ve sarhoş taklidi yaparak alaycı bir şekilde
şarkıyı seslendirmesi, eserin o büyüsünü müziğin içeriği açısından biraz
sarsıyor. Ancak şarkının öncesindeki hikaye kısmı, her zaman muazzam tabii ki.
Şarkı, her şeyden öte duygusu ile dinleyenini alıp çok uzak
yerlere götüren ve götürdüğü bu yolda da ciddi bir şekilde hüzünlendiren bir
eser. Özellikle, narin bir fısıltıdan tutun bağırıp haykırmalara kadar iniş-çıkışlarının
bol bol hissedilebildiği vokallerin hükmettiği parça, Rice’ın bu parçaya ne
kadar özen gösterdiğini bizlere kolaylıkla kanıtlıyor.
Sözler ise ayrı bir incelikte kaleme alınmış: “What am I
darlin'? A whisper in your ear? A piece of your cake?” gibi metaforların yanı
sıra aslında “şair”, bazı yerlerde hikayeyi direkt olarak da aktarmış: “And I
die when you mention his name” bölümünde o yıkılış anını hissedebiliyorsunuz. Daha
sonra, “I got a beauty queen. To sit not very far from me” dizelerinde ise yukarıdaki
öykümüzde o genç kadına neden “güzellik kraliçesi” sıfatıyla hitap ettiğimizi
fark edebilirsiniz.
Bunun dışında, enstrümanlara ve altyapıya değinecek olursak,
(albümün tamamında olduğu gibi Rice imzalı olan) prodüksiyonun da tıpkı
vokaller gibi aşırı derecede özenli bir şekilde ele alındığını anlayabiliyoruz:
Şarkının girişinden verse boyunca devam eden kadeh çarpışması sesi ve oradaki
aralığa işlenmiş akustik gitar melodileri, özellikle kulaklıkla dinliyorsanız
sizi parçaya anında bağlamayı başarıyor.
Enstrümanların çeşitliliği ise eserin karakterini oldukça
zenginleştirmiş: Klarnet, çello, piyano, akustik ve elektro gitarlar gibi çeşitlilik
doğru harmanlandığında ortaya defalarca rahatlıkla dinlenebilen bir iş çıkıyor.
En vurucu kısmı ise anlatmamıza pek gerek yok gibi: Son
bölümde başrolü alan elektro gitar riff’i ve arkasındaki narin piyano
dokunuşları, şarkıyı duygu yoğunluğu açısından adeta bir üst seviyeye taşıyor.
Rice’a “Şerefe!” dedirtip onun bu etkileyici eseri kaleme
almasını sağladığı için kadehimizi sana kaldırıyoruz, güzellik kraliçesi...
Umarız sevgilinden de ayrılmamışsındır, teşekkürler!