Şairane Yazarlık Yeteneğinin Doruklarında Bir Albüm
Teoman- 17
9/10
“Kötü bir herif olayım ama süper bir aşk şarkısı yazayım. Bu
beni belki de gerçek anlamda sanatçı yapardı ama ben tam insanların tahmin
ettiği gibi biriyim... Şimdi aşk acısı çekmiyorum ama eskiden çektim. Ne
yapıyorum, alıyorum kağıdı kalemi elime o anı düşünüp şarkı yazıyorum.”
Bu mertebeye erişmeden önce ise attığı ilk adımlar olan
Teoman (1996) ve O (1998) albümleri, onun piyasaya sansasyonel bir şekilde girebilmesini
sağlamıştı: Bu kayıtlardaki Ne Ekmek Ne De Su, Papatya, Bazı Yalanlar ve
Gemiler gibi birçok hit sayesinde Teo, o dönemin furyasındaki pop-rock gemisinin
dümenine geçen isimlerden biri olmuştu.
Ardından, 2000 yılında ise (TDK’ye göre On Yedi olması
gerekirken) albüm kapağındaki yazılışı ile ismi Onyedi olan, ya da halk
arasında 17 olarak rakamla da ifade edilen muazzam albüm piyasaya sürüldü. Bu
arada belirtelim: Günümüzde bile Google’a hangi yazılışıyla yazarsanız yazın (Onyedi,
17 vs.) aramada ilk çıkan kişi tabii ki Teoman oluyor. Bunun sebebi ise albümün
-neredeyse- baştan sona bütün şarkılarının ölümsüz birer Türkçe pop hiti olması
ile açıklanabilir.
Zamanın gerçekten ötesine geçen bu şarkıların, bizim popüler
kültürümüz için öneminin yanı sıra elbette Teoman’ın kendi kariyeri için de çok
özel bir anlamı var. Hatta müzisyenin 2004 yılında piyasaya sürdüğü Best of
Teoman albümünde bile sırf bu albümden 5 parça yer almıştı. Hatta sanatçı, hala
konser setlist’lerine Onyedi'den birçok şarkıyı eklemeyi ihmal etmiyor.
Bu anlamda kolaylıkla dile getirebiliriz ki bu kayıt, Teo’nun
en başarılı işlerinden biri. Hit bolluğunun yanında albümün en fazla ön plana
çıkan özelliği ise hiç şüphesiz Teoman’ın şairane şarkı yazarlığı yeteneği oluyor.
Paramparça ile açılan albüm, henüz ilk saniyelerinden itibaren
dinleyicisini anında etkilemeyi rahatlıkla başarıyor. Şair ise kalemini
konuşturmaya başladı bile:
“Nasıl oluyor; vakit bir türlü geçmezken
Yıllar, hayatlar geçiyor?”
Bize bu can alıcı soruyu sorduktan az bir süre sonra ise şarkının
hiç düşmeyen enerjisinin zirve yaptığı nakarata gidiyoruz:
“Bugün benim doğum günüm
Hem sarhoşum, hem yastayım
Bir bar taburesi üstünde
Babamın öldüğü yaştayım.”
Teoman, burada kendini inanılmaz derecede açık bir şekilde
ifade etmesine rağmen sanki kelimeler, metaforlar içinde yüzüyor gibi hissettiriyor.
Zamanında Müslüm Baba da parçanın sözlerini kendisine acayip
yakıştırmış ve esere kendi yorumunu katıp şarkıyı bambaşka bir biçimde ölümsüzleştirmişti.
Aslında, şarkı sözlerinin yanı sıra enstrümanların kullanım
şekli ve prodüksiyonun kalitesi de parçaya ayrı bir yönden seviye atlatıyor: Özellikle
piyanonun ve telli çalgıların, sözler es verdiğindeki kullanımı oldukça yerinde
düzenlenmiş. Nakarattaki tempo değişimi ve en son kelime olan “Paramparçaaa!” kısmı
ise parçanın prodüksiyonuna ayrı bir özen katıyor.
Sonrasında gelen şarkı ise albüme adını veren 17. Bu şarkının
hikayesine denk gelmeyenler, Teoman’ın kaleme aldığı eserlerin yüzde 80’i gibi bunun
da bir kadına ithaf edildiğini düşünebilirler.
Aslında eser, sanatçının daha önce hiç tanışmadığı (ya da maalesef
tanışamadığı), amcasının eşinin yeğeni olan Erdal Eren hakkındadır. 12 Eylül
1980 darbesinde yaşı büyütülerek idam edilmiş olan bu gencin katledilmesinin
ardından akrabası olan müzisyen de yıllar sonra onu bu eseriyle bir kez daha
ölümsüz kılıyor:
“Ömrü kelebek kadardı...”
Ayrıca dinleyen çoğu kişi fark etmese de “Söylediği son
şarkı, Elveda Zalim Dünyaymış” dizeleri, Pink Floyd’un Goodbye Cruel World’üne
bir göndermedir.
Albümün ilk parçasına göre -haliyle- daha naif bir tempoda
olan şarkı, sözlerinin hüznünün yanı sıra yaylı enstrümanların da bolca
kullanımı sayesinde de dinleyiciyi adeta avucunun içine alıyor.
Rüzgar Gülü ise albümün başlangıcındaki eserlere göre daha
çok alternatif rock sularında yüzen bir eser. “Bir yaz günü / Rüzgar gülü” gibi
şairlere yakışır kelime seçimlerinin yanında, özellikle nakarattaki vokal ve
gitar performansları da parçayı adeta taşıyan nitelikler oluyorlar.
Bu parçadan bahsedince sonlarında dinlediğimiz keman solosundan
da söz etmemek olmaz. 17 kaydının genelinde olduğu gibi bu şarkıda da yaylı
çalgıların gitarlarla olan narin uyumunu tatlı bir şekilde hissedebilmeniz
mümkün.
Sonraki şarkı Uykusuz Her Gece ise Türkçe Pop’un aranjman furyası
döneminden arda kalan bir Ajda klasiği cover’ı. Albümün de en hard rock işi
diyebileceğimiz bu elektro gitar ağırlıklı eser, Teoman’ın neden ülkemizde pop-rock
denildiğinde akıllara gelen ilk isim olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Intro’dan
itibaren dinleyiciyi saran gitar riff’i ve verse’lerde bile duyduğumuz vokal
iniş-çıkışları sayesinde parça, akıllara bir sadece cover olarak değil de bir Teoman
şarkısı olarak da kazınabiliyor.
İki Yabancı, hiç şüphesiz söyleyebiliriz ki Türk müzik
tarihinin en başarılı düet çalışmalarından biri.
Özellikle Teoman’ın da Şebnem
Ferah’ın da kendi alanlarında zirvede olduğu o dönemde, ortak bir proje içinde
yer almaları başlı başına acayip etkileyici bir durum. Enstrümantal açıdan ise fazlaca
eleştirilebilecek derecede “basit” bir şarkıyla karşı karşıya olsak da Şebnem
Ferah’ın son bölümde parçaya dahil olduktan sonra eserin değerinin katlandığını
kolayca dile getirebiliriz. Ayrıca her nakaratın iki farklı tempoda söylenmesi
fikri ise eserin kesinlikle sıra dışı bir güzelliği.
Gündüz Tarifesi, altyapısı ve piyanolarıyla pozitif ruh
haline sahip bir “nakarat şarkısı”: “Soy beni yatır uykuya. Şu an sanki
evimdeyim. Bul beni aramana gerek yok. Beni koyduğun yerdeyim.” sözlerinin Teoman’ın
kaleminden çıktığına hiç şaşırmamışızdır herhalde. Keza albümün kapanışındaki Sürpriz de nakarat anlamında aynı mantaliteye sahip başka bir Teoman parçası.
Bir Zerrin Özer klasiği olan O Yaz'ın Teoman yorumu ise
Uykusuz Her Gece cover’ınin biraz gerisinde kalmış gözüküyor. Ancak yine de “Nasılda
koşuşurduk bahçelerde” bölümünde vites yükselten vokallerin akıllarda yer
aldığını söyleyebiliriz.
İlk dinleyişte Queen’in ortalama altı parçalarını andıran Yarından
Bana Ne de albümün sonlarına doğru geldiğimizde pek akılda kalmayacak işlerden
biri.
Bun rağmen, hemen ardından gelen Zamparanın Ölümü ise tam anlamıyla
klasikleşmiş bir Teoman hiti. "Çok kadın hiç kadındır oğlum, yalnızlıktır
sonu" gibi bir ses kaydının bulunduğu, “alaycı hikaye anlatımı”nı kendine
yol benimsemiş parça, aslında günümüzdeki çoğu Türk Indie Rock grubunun yapmaya
“çalıştığı” anlatım tarzının ilk örneklerinden biri. Ertesi yıl çıkan bir başka
efsane albüm olan Gönülçelen (2001) kaydında ise Pamela katkılı Zamparanın Ölümü 2'yi dinleyebilirsiniz!
Genel hatlarıyla Onyedi, Teoman’ın en iyi albümü mü? Bu
sorunun cevabını verebilmek pek kolay olmasa da onun kesinlikle en iyi
albümlerinden biri sıfatını hemen dile getirebiliriz. Aslında, kaydın ilk
bölümü kadar ikinci bölümü de onunla benzer hit seviyesinde olsaydı, sorduğumuz
soruya vereceğimiz belliydi. Ancak, Teoman’ın yazarlık yeteneğinin doruklarında
bize sunmuş olduğu mükemmele yakın bu eser için ne söylesek gerçekten az; çünkü
Teo, yüzde yüz yerli ve gerçek bir rockstar!