Fazıl Say'ın Dostlarından Mavi Gözlü Dev'e Kusursuz Bir Armağan
Fazıl Say- Nâzım Oratoryosu
10/10
TDK’ya göre Oratoryo: müz. “Solo sesler, koro ve orkestra için yazılmış, oyun ögesi
bulunmayan, kutsal nitelikte müzik eseri.”
Türk Dil Kurumu gibi oldukça
sağlam bir desteği de arkamıza alarak kesin bir dille söyleyebiliriz ki Oratoryo, "kutsal bir müzik eseri"; hem de söz konusu, edebiyatımızın en özel
isimlerinden Nâzım Hikmet’e adanan bir oratoryo ise o sanat eseri, artık
kutsalın da kutsalı.
Fazıl Say ismi, Türk ve
piyanist kelimelerini sadece Google’da değil; hayatınızın hangi alanında yan yana
kullanırsanız kullanın, aklınıza mutlaka ilk gelen birkaç isimden biri. 1970
yılında Ankara’da doğmuş piyanist, sadece o olağanüstü yeteneğiyle piyanoya can veren adam sıfatına erişmekle kalmadı, aynı zamanda da -görüşü ne olursa
olsun- siyasi ve sosyal anlamda açık sözlülüğü ile örnek alınması gereken
komple bir sanatçı haline geldi.
Say, hem klasik Batı müziğini
kendi kültürümüz ile beraber yorumlamasıyla hem de bu harmanı kendi
besteleriyle de yaratmasıyla özel bir müzisyene evirildi. Bu bestelerin şüphesiz
en değerli eserlerinden olan Nâzım ise sanatçının dostlarının da katılımıyla birlikte Mavi Gözlü Dev için yaklaşık 70 dakikalık bir performans armağanına
dönüşüyor.
Bu dostların başında, tiyatro
sahnemizin en saygıdeğer üstatlarından biri olan Genco Erkal bulunuyor. Usta
oyuncunun yıllardır sergilemekte olduğu Yaşamaya Dair isimli eseri sayesinde,
Nâzım Hikmet’in kişiliğine ve eserlerine en canlı haliyle yani sahnede görüp
tanık olabilme ayrıcalığına erişebilmiştik. Şimdi ise Erkal’ın sesi,
oratoryonun bütünselliğiyle birleşerek ortaya çok daha görkemli bir iş sunuluyor.
Bir başka dost olan İbrahim
Yazıcı, Fazıl Say ile birlikte Nâzım Oratoryosu’ndaki bütün müzisyenlere yılların
verdiği deneyimiyle ustaca şeflik yaparken neden ülkemizin en önemli
“maestro”larından biri olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
Ön plana çıkan solistler ise Memleketim ve Hiroşima'da kalbimize dokunan, kendisinden kocaman bir ses olarak bahsedebileceğimiz
Serenad Bağcan, ülkemizin en bilinen Opera sanatçılarından Güvenç Dağüstün ve esasen
bol ödüllü bir keman virtüözü olan 2004 doğumlu Gökçe Çatakoğlu.
Fazıl Say Festival Orkestrası ve
Nâzım Hikmet Korosu ise oratoryoya kattıkları görkemle eseri tek kelimeyle kusursuz bir hale getiriyorlar. Bu arada, önemli bir süre sadece sahnelerde
yer alan gösteri, 2018 Ocak’ında ise bir müzik albümü halinde piyasaya sürüldü.
Aynı zamanda da eserlere parça parça olarak YouTube üzerinden Netd Müzik
kanalından (!) göz atabilirsiniz.
Bu kusursuzluğun açılışını yapan Üç
Selvi, Güvenç Dağüstün’ün muazzam vokalleri ve orkestranın eseri
dramatikleştirmesiyle akılda kalıcı bir eser oluyor. Ardından gelen Açların
Gözbebekleri ise koronun ağırlığını koyduğu parçalardan biri: Özellikle koronun
senkronize seviyesi ve İbrahim Yazıcı’nın yüz mimikleriyle şarkıyı adeta
“yaşaması” sayesinde resmen ilk yumruğu yemeye hazırlanıyorsunuz.
O beklenen yumruk ise tahmin
edilebileceği üzere Kerem Gibi ile geliyor. Genco Erkal, Yaşamaya Dair oyununda
da izleyenleri büyülediği gibi haykırıyor: “Ben yanmasam, sen yanmasan, biz
yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa!”
Diz Boyu Karlı Bir Gece, Erkal’ın
o gür sesiyle izleyenleri dağıtmaya devam ederken Fazıl Say ise orkestrayla
birlikte ona piyanosuyla usülce eşlik ediyor. Ancak özellikle şu kısım oldukça yaralayıcı:
“Yarin yanağını koklamak yasak
Çocuklarınla yemek yiyebilmek aynı sofrada yasak
Yazdığın mektubu kapatmak ve zarfı yırtılmamış mektup almak
yasak
Yatarken lambayı söndürmek yasak, tavla oynamak yasak
Yasak olmayan değil yüreğinde gizleyip
Elde kalabilen şey sevmek düşünmek anlamak”
“Bu iş bitti tamam!” bölümüyle
birlikte melodi bir anda değişip sizi bambaşka bir yere götürmeye başlıyor.
Bugün Pazar’da ise tekrar mikrofonun
başında olan Dağüstün, dinleyicileri Nâzım’ın o dizeleriyle düşündürürken
Say’ın şarkının başında ve ortalarındaki ince tuş dokunuşları esere derinlik
katıyor:
“Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.”
Ben İçeri Düştüğümden Beri, diğer
şiirlere nazaran azcık uzun olmasına rağmen Genco Erkal’ın her zamanki
ustalığıyla hiç sıkmadan büyük bir keyifle kendini dinletirken İbrahim
Yazıcı’nın yüzünü ise acı bir tonda gülümsetmeyi başarıyor. Özellikle, Say’ın
eserin ortasında girmiş olduğu o olağanüstü solosu ve sonlara doğru yükselen
koro ile birlikte eser, oratoryonun en özel işlerinden biri oluyor.
Hapisten Çıktıktan Sonra ile Erkal’ın
hükmettiği başka bir ana konuk oluyoruz ve Fazıl Say’ın o meşhur hisli
bakışları da burada her zamanki doğallığında.
Oratoryonun en çok akılda kalan
eserlerinden biri ise hiç şüphesiz Kız Çocuğu oluyor: Usta sanatçı Zülfü
Livaneli’nin bestesi olan parça, Gökçe Çatakoğlu’nun o inanılmaz duru sesiyle
ve ona eşlik eden blok flütle çok daha derin bir iş haline geliyor. Fazıl
Say’ın oldukça naif bir şekilde arkadan incelikle eşlik ettiği piyanosuyla ve
koronun da yine çok hafif seslerle desteğiyle şarkı, kendini defalarca dinletme
isteği uyandırmayı başarıyor.
Nerden Gelip Nereye Gidiyoruz’da
Genco Erkal her zaman bildiğimiz etkileyiciliğinde olsa da Fazıl Say’ın
buradaki performansı gerçekten de ayrı bir değerde: Usta piyanist, gerilimi
öyle bir yaratıyor ki etkilenmemek elde değil! Aynı zamanda da sonuna doğru
çaldığı solo kısmı ise adeta su damlaları gibi ruhumuza akıp gidiyor.
Vatan Haini, Nâzım’ın en değerli
işlerinden biri şüphesiz. Aynı zamanda da Genco Erkal’ın yıllardır yorumuyla çok
daha fazla sevdiğimiz; adeta bağrımıza bastığımız bir eser oldu. Oratoryonun
ise hiç kuşkusuz en özel anlarından biri bu:
“Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla : Nâzım
Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ!”
Orkestra ise eserin girişinde
üflemelileriyle ön plandayken sonlara doğru yaylıları ile akıllara girmeyi başarıyor.
Say’ın ise kısa kısa ancak sert dokunuşları, eserin etkisini daha da keskinleştiriyor.
Davet’in ise o klasik dizeleriyle
izleyenleri vurduğu kesin: “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi
kardeşçesine!”. Aynı zamanda Fazıl Say’ın ortalarda inanılmaz bir solosuna da
tanık olabiliyoruz.
Yaşamaya Dair, Genco Erkal’ın
kendi gösterisine de adını verdiği üzere bambaşka düzeyde bir eser:
“Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.”
Özellikle blok flüt performansı,
Say’ın parçaya liderlik edişi ve “Yaşadım diyebilmen için!” kısmında art arda
tekrarlanan bölüm hakkında söylenecek hiçbir sözümüz yok!
Albümde yer almasa da oratoryonun
kapanışını yapan klasikleşmiş bir Zülfü Livaneli bestesi Yiğidim Aslanım, Say’ın
ve dostlarının bu eserin tamamı gibi ise adeta tek kelimeyle “kusursuz”. Fazıl
Say’ın o melodiyi solo olarak iki farklı tondan çalması ve oratoryoya katılan
bütün sanatçıların koroya katılıp eseri beraber söylemesiyle şarkı, en üst
seviyenin de bir tık ötesine taşınıp gözleri yaşartıyor.
Teşekkürler Nâzım Hikmet, Fazıl
Say ve onları hissedebilen tüm dostlar!