Jim Carrey'nin Güldürürken Düşündürmekte Tanrısallaştığı Film
Bruce Almighty (2003)
Kaynak: Wannart
Tanrı: “Çorbayı ikiye ayırmak bir mucize değil, Bruce. Bu
bir sihir numarası. Tek başına olan bir annenin hem aynı anda iki işte çalışıp
hem de çocuğunu futbol antremanına götürecek zamanı bulabilmesi ise bir
mucizedir. Bir gencin uyuşturucuya “hayır” dedikten sonra eğitime “evet” demesi
bir mucizedir. İnsanlar, kendileri için her şeyi benim yapmamı istiyorlar; ama
fark edemedikleri şey ise gücün zaten onlarda olduğudur. Bir mucize mi görmek
istiyorsun evlat? Mucize ol.”
Bu monoloğun sahibi olan Morgan
Freeman, aslında filmin vermek istediği bütün mesajları tek bir konuşmasında
özetliyor. Bruce Almighty (2003) filmi, insanlık tarihinin belki de en hassas
konusu olan “din” hususundan bahsederken kalıplaşmış sorgulamalara ve özellikle
de Hristiyanlık propagandasına hiç girmeden, sadece iyi ahlaklı insan
olabilme yeteneğini vurgulayan bir eser.
Örneğin, izlerken bir tane haç
işareti bile görmüyorsunuz; çünkü film için esas olan, içimizdeki o iyi insanı
keşfedebilmek. Buna rağmen film, zamanında Mısır ve Malezya gibi ülkelerde “dine
ve Tanrı’ya saygısızlıktan” yasaklanmış. Ancak bunun gibi kısıtlamalar, eserin
o yıl dünya çapında en çok izlenen 5. film olma başarısını engelleyememiş.
Dilimize -hiç şaşırmadığımız bi
şekilde- Aman Tanrım olarak geçmiş olan Bruce Almighty, özetle anormal
düzeyde şanssız olduğundan Tanrı’ya sürekli yakınan Jim Carrey’nin bir
süreliğine onun güçlerine sahip olması ve bu süreçte kendi kişiliğini yeniden
keşfetmesini konu alan bir film.
Orijinal senaryolara sahip komedi
filmlerinin ve (daha önce incelediğimiz Eternal Sunshine gibi) istisnai dramların
olağanüstü aktörü Jim Carrey, bu filmde ise tek kelimeyle "tanrısallaşıyor"! Aktör,
hem filmde “gerçekten” de Tanrı güçlerine sahip olup böyle bir seviyeye çıkıyor
hem de kendisine özgü mimikleri ve oyunculuk yeteneğiyle “mecazi” anlamda
tanrısallaşmayı biliyor: Hafif abartı olan ama ona çok yakışan şekillerdeki birbirinden
özgün surat ifadeleri, karakterini oynarken yaşadığı heyecanı ve pozitif enerjisi,
her zamanki Jim Carrey komedisi kalitesini oluşturuyor!
Filmin yönetmeni olan Tom Shadyac
ise daha önce aktör ile Ace Ventura (1994) ve Liar Liar (1997) gibi iki Carrey
hiti filmde çalıştığı için onun mizahını izleyiciye yansıtmada oldukça
tecrübeli bir isim.
Baş karakterimize eşlik eden
rollerde ise ilk olarak, yazımızın başında değindiğimiz üzere Morgan Freeman’ı
Tanrı rolünde izliyoruz: Onun karizmatik karakteri ve ses tonu bile zaten Tanrı
olması için yeter; ayrıca filmde birçok küçük detayla da ilgili: Mesela taktığı
New York Yankees şapkası bile ABD’deki beyzbol deyişlerinden biri olan “Hatta
Tanrı bile bir Yankees hayranı!” sözüne bir gönderme. Bu arada ilginç bir
bilgi: Tanrı’yı oynamasına rağmen Freeman’ın gerçek hayatta bir agnostik
olduğunu da belirtelim.
Carrey’nin filmdeki partnerini ise
Friends’imizin Rachel’ı Jennifer Aniston oynuyor; yalnız şuna değinmeden
geçmeyelim, hiçbir derinliği olmayan tipik bir “esas kız rolü”ne sahip değil, fazlasıyla
samimi ve akılda kalan bir performans sergiliyor.
Steve Carell’a ise ayrı bir
parantez açmamız gerek: Özellikle The Office hayranlarının kalbini çalmadan
önce, Bruce Almighty’de de ikonik bir performans sergilediğini belirtelim. Öyle
ki, ertesi yıl vizyona giren bir Will Farrell efsanesi Anchorman: The Legend of
Ron Burgundy (2004) filminde de yine bir muhabir rolünde izleyenleri
güldürmekten resmen krize sokmuştu. Hatta üstelik Carell, hem Anchorman’in
devamını hem de Bruce Almighty’nin devamı olan Evan Almighty (2007) filmini
çekti. Freeman ise Tanrı rolüne tekrar döndü.
(SPOILER)
Bruce Almighty, birbirinden
değerli ve artık ikonlaşmış sahnelere sahip, (komedi filmleri bazında) kültleşme
yolunda olan bir film: Özellikle, Carrey’nin Freeman’dan güçleri aldıktan sonra
hayatını pozitif anlamda değiştirdiği sahnelerin neredeyse hepsi, inanılmaz
eğlenceli ve akılda kalıcı nitelikte: Dini göndermesi malum çorba sahnesi, Carrey’nin
Ay’ı görünmez halatla yakınlaştırması, Tanrı ile tanıştığı ve dosya klasörünü açtığı
sahne, Carell’ın konuşamama anı gibi efsanevi birçok bölüm var.
Filmde baş rollerin muazzam oyunculukları
ve hikayenin -her Carrey komedisinde olduğu gibi- orijinalliği dışında, en çok
dikkat çeken nokta ufak detayları: Friends’deki haylaz maymun Marcel’in aynı
zamanda bu filmdeki o malum çete sahnesinde oynaması, 7 sayısını sürekli ön
plana çıkarmak gibi rahatsız etmeyecek bir nitelikte olan dini referanslar ve özellikle
Freeman’ın ağzından neredeyse çıkan her repliğin bir anlam taşıması gibi birçok
küçük ayrıntı var. Hatta Carrey’nin gücünü kötüye kullandığı o sahnelerde simsiyah
giyinmesi bile Freeman’ın aslında bembeyaz giyindiğini düşünürsek oldukça tatlı
bir detay.
Film ise her ne kadar kültleşme
yolunda desek de mükemmel bir eser değil: Öncelikle, hikaye inanılmaz orijinal
olsa da özellikle filmin senaristi Steve Oedekerk’in olayın fazla derinine
inememesi ve maalesef yüzeyselliği oldukça göze çarpıyor. Yönetmen Tom Shadyac
ise özellikle kurguda daha özenli olsa, yani filmin vermek istediği mesajı daha
ilk sahnelerinden belli edip inatla son anlarına doğru ön plana çıkarmasa kesinlikle
daha başarılı olacakmış. Ayrıca, daha sonra Baby Driver’da da dinlediğimiz bir Barry
White klasiği Never Gonna Give You Up ve Snap’in ikonik I’ve got the Power hiti
dışında ise filmin müziklerinin net bir şekilde zayıf, hatta rahatsız edici basitlikte
olduğu söylenebilir.
Bu ufak sorunları geride bırakıp Jim
Carrey efsanesine tekrar bir parantez açalım: Hangi filmde oynarsa oynasın o
eserin kalitesini bir seviye yükseltecek bir yeteneğe sahip olan oyuncu, günümüzde
çok fazla yapımda rol alma tercihinde bulunmamasına rağmen, hala dünya
üzerindeki en yetenekli komedi aktörlerinden biri. Her şeyden öte, “Jim Carrey
Komedisi” gibi bir kavramı sinemaya getirdiği için bile özgünlüğü ve oyunculuk
kabiliyeti yönünden saygı duyulması gereken bir ikon. Bu filminde ise aktör, hem
güldüren hem de düşündüren klişesini izleyicisine gerçek anlamda uyguluyor, böylece
tek kelimeyle “tanrısallaşıyor”!