6 Aralık 2018





Sizi Hiç Bitmeyecek Bir Yolculuğa Çıkaran Albüm

The Beatles- Abbey Road

10/10



“Love is old, love is new. Love is all, love is you.”


      
      TDK’ya göre yaya geçidinin anlamı: “Caddelerde yayaların karşıya geçmesi için ayrılmış bölüm”. Ancak başta İngiltere olmak üzere hemen hemen bütün dünyada yaya geçidi denildiğinde akıllara gelen ilk tanım, bu albümün kapağı! The Beatles’ın global bir şekilde ikonlaşmasının seviyesini buradan bile anlayabilirsiniz. 60’lı yıllardan 70’lere kadar saç şekilleri olsun kıyafetleri olsun dünya görüşleri olsun neredeyse bütün insanlığı etkisi altına almış bir müzik grubu bu. Müzik otoritelerinin çoğunluğunun kabul ettiği üzere de gelmiş geçmiş en büyük sanatçı topluluğu. Müziğin özünün sübjektif karakteri nedeniyle bu niteleme insandan insana göre değişebilir; ancak değişmeyecek tek gerçek, Abbey Road (1969) albümünün olağanüstü bir sanat eseri olduğu gerçeği.







            The Beatles’ın 11. stüdyo albümü olan baştan sona kusursuz bu eser, aynı zamanda da kayıtların grubun bütün üyeleriyle aynı anda yapıldığı son albüm. Grup üyeleri ise bu kaydın hep birlikte yaptıkları son albüm olduğunun -tabii ki- farkında değildi. Ancak röportajda ifade edildiği üzere bir sona yaklaştıklarını hissedebiliyorlardı.

            Albüm, her anlamda ikonik bir eser: Hakkında internette ne kadar kaynak okursanız okuyun sürekli yeni bir bilgi daha öğrenebilecek kadar da ilginç bir derinliği olan bir albüm. Efsane albüm kapağı dolayısıyla yapılan "Paul McCartney Öldü!" iddialarından tutun, yaya geçidinin 24 saat kamerayla yayınını yapan stüdyo sitesi bile mevcut. Bu yerdeki beyaz çizgiler ve albüme adını veren stüdyo, adeta turist akınına uğrayan bir cennet haline gelmiş! Hatta Paul bile yıllar sonra anlattığı üzere daha sonra oraya heyecan dolu bir ziyaret yaptığını belirtiyor.


            Popülarite ise her zaman bir yere kadardır. Esas olan bir sanat eserinin zamanın ötesine geçebilmiş olmasıdır. Abbey Road ise 1969 yılında yarattığı etkiyi her zaman ilk günkü gibi korumuş bir klasik. Bunu sağlayan ise tabii ki grubun pop imajı ya da albüm kapağı gibi magazinsel olaylar değil; albümün sizi hiç bitmeyecek bir yolculuğa çıkartan şarkıları. Eğer yolda yürüyorsanız, kulaklığınızı takın ve ilk saniyesinden bu albümü dinlemeye başlayın. Zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız bile! Albümün öyle bir bütünselliği var ki adeta kaliteli bir müzikalin soundtrack’ini andıran şekilde birbiriyle bağlı bu şarkılar.

            Parça aralarındaki geçişler kulağa o kadar “doğal” geliyor ki yeni bir parçaya geçtiğinizin farkına bile varmıyorsunuz. Özellikle albümün ikinci yarısı, birçok irili ufaklı bölüme ayrılmış bir potpori. Batı’da medley denilen bu bütünsellik, Paul ve John’un her zamanki gibi olağanüstü olan şarkı yazarlıklarıyla birleşince ortaya acayip akıcı bir kayıt çıkıyor.


            Albümü açan Come Together, esasen o zamanlar Kaliforniya valiliği için yarışan Timothy Leary için yazılmış bir The Beatles hiti. Ancak stüdyo sürecinde, John’un yazdığı bu güzelliğin hiç de bir kampanya parçası olamayacak kadar “derin” olduğu ortaya çıkınca şarkı gruba ait oluyor. Aksak ritmi olsun gitarlarının yerinde kullanılması olsun tam anlamıyla ölümsüz bir klasik bu.

            Ardından gelen Something, grubun “gizli kahramanı” olan gitaristleri George Harrison tarafından basit ama derin sözlerle yazılmış: “Something in the way she moves,
attracts me like no other lover” dizeleriyle açılan şarkı, adeta aşkın masumiyetini simgeliyor. Ayrıca Frank Sinatra’nın da en sevdiği parçalardan birinin bu olduğunu da belirtelim.

            Vokalleriyle büyüleyen Oh! Darling, özellikle “When you told me you didn’t need me anymore” bölümünde adeta dinleyeninin ağzını açık bırakıyor. Grubun biricik davulcusu Ringo Starr’ın yazıp söylediği iki “s”li Octopus's Garden, cıvıl cıvıl bir nakarat şarkısı. Ayrıca unutmayalım ki -bir Sinatra değil ama- (500) Days of Summer’daki Summer’ın en sevdiği Beatles parçası buydu.


            I Want You (She's So Heavy), 8 dakikaya yakın süresiyle grubun yazdığı en uzun parça. Ayrıca yazdıkları en kısa parça da bu albümümüzün sonunda yer alıyor (Bkz. Her Majesty). Ancak, bu süre öyle bir akıcılıkta geçiyor ki fark etmiyorsunuz bile! Özellikle o malum gitar riff’leri ve aralardaki bas ritimleri gerçekten sıra dışı. Ayrıca, parçanın Across the Universe ve The Last Shadow Puppets versiyonlarına da kesinlikle göz atılmalı. The Beatles’ın psychedelic yönünü de -Revolver albümleri kadar olmasa da- burada kısmen görüyoruz.

            Here Comes the Sun ile Harrison, kendi farkını ortaya koymaya devam ediyor. Eric Clapton’ın evinde yazılan şarkı, grubun en naif ve samimi eserleri arasında. Özellikle, akıllara kazınan melodileri ve “dudududu” bölümleriyle ilk dinlenişte bile hemen sevilecek bir eser.

            Acapella hissi veren çoklu vokalleriyle daha ilk saniyesinde dinleyicisine adeta tokat gibi çarpan Because, kelimelerle ifade edilemeyecek güzellikte bir yalınlığa sahip. Sade melodiler ve sade şarkı sözlerinin birbirini acayip bir hissiyatla tamamlamasıyla resmen başka diyarlara yol alıyorsunuz. “Because the sky is blue, it makes me cry” gibi mavinin hem rengine hem de mecazi anlamı olan üzüntüye gönderme yapılması gibi dokunuşlar adeta kalplere dokunuyor. Elliott Smith'in American Beauty filmi için yaptığı cover ise bambaşka bir hikaye.


            You Never Give Me Your Money ile başlayan potpori, bu parçanın akıllara adeta saplanan o melodisi ile birlikte dinleyenin ruhunu ele geçirmeye başlıyor. Albümün sonuna kadar da bu hipnoz devam ediyor; artık bütün şarkılar birbirine bağlı. Grup, Carry That Weight’te ise yine o melodiye uğramaktan çekinilmiyor. Bunun yanında, Sun King gibi psychedelic bir eser var ki -şaka değil- İspanyolca, Portekizce ve İtalyancanın karışımı olan bir dille grup yaratıcılık sınırlarının ne kadar geniş olduğunu bize bir kez daha hatırlatıyor. Golden Slumbers baladıyla da Paul’ün vokallerinin ne kadar güçlü olduğuna yine tanık oluyoruz.

            Aslında, albüm hakkında sayfalarca inceleme yapabiliriz, hatta bu olağanüstü eser hakkında kitap bile yazılabilir. Artık streaming uygulamaları ve single yayımlama sistemi yüzünden günden güne eriyen “albüm dinleme” yeteneğimizi kaybediyoruz. Ancak, bu albümdeki parçalar ayrı ayrı dinlenildiğinde de acayip hitler olsa da bütünüyle başından sonuna kadar dinlenilince “albüm” kültürünün ne demek olduğu hakkında büyüleyici bir cevaba ulaşıyorsunuz. Teşekkürler John, Paul, George, Ringo ve yaya geçidi!



Kaynak: 1