6 Aralık 2018



Freddie Mercury'i Tahtına Çıkaran Albüm

Queen- A Night at the Opera

10/10


Kaynak: Wannart





“I see a little silhouetto of a man
Scaramouche, Scaramouche, will you do the Fandango?
Thunderbolt and lightning, very, very fright'ning me
(Galileo) Galileo, (Galileo) Galileo, Galileo Figaro magnifico”

           
       

    Yukarıdaki dizeleri istemsiz bir şekilde melodiyle okumak bile, Queen grubunun müzik tarihi için vazgeçilemez bir değer olduğunun kanıtı. İsmini ülkesinin geçmişinden alan bu İngiliz dörtlü, müziğe kattıkları açısından yeri hiç dolmayacak olan 70’li ve 80’li yıllardaki o muazzam dönemin sembol gruplarından biri. Hatta bazı müzikseverlere göre de en iyisi. Yayımladıkları 15 stüdyo albümünden çıkan sayısız hit parçaları, stadyum kapattıkları konserleri ve 200 milyonun üstündeki satışlarıyla tek kelimeyle “ikonik” bir topluluk bu. Ancak Queen’i Queen yapan, devasa kitlelere ulaşabilen ve hatta yeri geldiğinde onlara vokal koçluğu bile yapan kişi, solistleri ve piyanistleri Freddie Mercury’di.






            O, sadece herhangi bir rock yıldızı değil; çünkü tam anlamıyla bu mesleği yapmak için doğmuş: Normal insanlardan 4 tane fazla dişe sahip olduğu için sıra dışı bir ses teli var. Bunun yanında ise 7 yaşından beri piyano eğitimi alan -orijinal adıyla- Farrokh Bulsara, ilk müzik grubunu ise henüz 12’sinde kurmuş! Kariyerinin en parlak dönemlerine ise ilk ulaştığı an, Queen’in giderek kitlesini artırdığı ilk 3 albümü sonrasında artık daha farklı sularda yüzmek istediği dördüncü kayıtları oluyor: A Night at the Opera (1975).

            Önceki albümlerinde ağırlıklı olarak hard rock yapan grup, saç ve kıyafet imajlarına göre o dönemlerin glam rock’ından bile izler taşımıştı. Bu defa ise progresif yapılara sıkça rastlıyoruz ve albüm, içinde opera’dan pop baladlarına, oradan da heavy metal’e kadar birçok türü kendi karakterinde barındırarak inanılmaz bir harman yaratmayı başarıyor. Aynı zamanda Astrofizik doktoru olan resmen “dahi” gitarist Brian May, kült derecedeki birçok bas gitar melodisinin yaratıcısı John Deacon ve acayip de bir sese sahip olan efsanevi davulcu Roger Taylor, Mercury’e bu tarz değişimde tam destek vererek yeni bir çağ açıyorlar.
           

           Albümün açılışını yapan Death on Two Legs (Dedicated to...), adından da anlaşılacağı üzere spesifik olarak bir kişiye adanmış: Bohemian Rhapsody (2018) filminde de başarılı bir şekilde eleştirilmiş olan grubun eski menajeri Norman Sheffield. Parçanın oldukça agresif yapıdaki sözleri, dörtlünün yüksek enerjisiyle birleşince ortaya acayip bir giriş şarkısı çıkıyor.


            2018 yapımı filmde bolca dalga konusu yapılan başka bir konu ise bu albümdeki I'm in Love With My Car. Aslında filmdeki espriler oldukça komik olmasına rağmen şarkıyı daha önceden iyi bilen Queen hayranları hafif buruk bir şekilde güldü. Bunun asıl sebebi ise vokallerinde Roger Taylor’ın olduğu bu parçanın, albümün gerçekten de ön plana çıkan eserlerinden biri olması. Özellikle Taylor’un vokal iniş-çıkışlarında vermiş olduğu duygu, şarkının absürt sayılabilecek isminin kolaylıkla ötesine geçiyor.


            Ardından gelen You're My Best Friend ise grubun basçısı John Deacon’ın o zamanlar yeni evlenmiş olduğu eşine yazarak ona adadığı bir parça olmuş. Parçanın bütünüyle pozitif bir ruh hali barındırması ve özellikle de “Ooh, you make me live” bölümlerinin akılda kalıcı melodisi oldukça dikkat çekiyor. Ayrıca, şarkının altyapılarındaki organ piyanoların da esere kattığı derinlik oldukça etkileyici.

            Brian May’in yazmış olduğu ’39, başka bir gezegene gidip orada kolonileşen bir ekibi anlatıyor. Bilim kurgu soslu bu şarkı sözleri, tabii ki de May’in bilim “adamlığından” kaynaklanıyor. Aynı zamanda, parçaya hakim olan country-vari akustik gitarlar sayesinde de anlıyoruz ki bu eser, gerçekten de bir gitarist tarafından kaleme alınmış.

            Kadın-erkek ilişkilerdeki kavgalardan yola çıkılarak yazılan Sweet Lady ise özellikle gitarların kısmen Led Zeppelin tadında olması ve son kısımlardaki deneysel yapısıyla hiç de fena olmayan bir eser olmayı başarıyor.


            The Prophet's Song, albümün en “şaşırtıcı” iki parçasından biri (diğerini söylemeye bile gerek yok, biliyorsunuz). Sözleriyle Nuh peygambere atıfta bulunan eser, ortalarına doğru gelindiğinde resmen acayip bir karaktere bürünüyor: Çoklu vokal efektleriyle birden acapella tarzı bir operaya dönüşen şarkı, Freddie’nin büyüleyici performansıyla dinleyicisini tam anlamıyla uçuruyor! Adeta vokal dersi veren şarkıcı, grubun bu albümde farklı tarzları harmanlamasındaki en önemli tamamlatıcı oluyor.

            Love of My Life, grubun belki de en özel parçalarından biri. Mercury’nin uzun süreli ilişkisi olan ve resmen onun hayatının aşkı olan Mary Austin için yazılan eser, duygusal sözleriyle dinleyenini adeta içine çekiyor: Özellikle de “Love of my life, you've hurt me. You've broken my heart, and now you leave me.” ile başlayan sözlerinin 250 bin kişi tarafından akustik gitar eşliğinde Rock In Rio 1985 konserinde söylenmesi ise tek kelimeyle olağanüstü. Albüm versiyonunda ise Mercury’nin piyano performansı ve May’in tam yerinde giren gitar solosu da şarkıyı resmen özel kılıyor.


            Geldik en şaşırtıcı, en büyüleyici, en inanılmaz, hatta özetle en “Türkçe’deki bütün olumlu sıfatların hepsine sahip” şarkıya: Bohemian Rhapsody. İnternetin herhangi bir köşesinde yapılan herhangi bir ilk yorumun “Is this the real life? Is this just fantasy?” sözleri olduğunu görürseniz, devamında ise mutlaka birilerinin bu sözleri devam ettirdiğine şahit olabilirsiniz. Tabii cover hususu da öyle, çeşitliliği kelimelerle ifade edebilmek mümkün değil: Okula giden çocukların yaptığı versiyonundan, Reggae haline, acapella yorumundan tutun, genç bir adamın 2009 yılında American Idol’a ilk başvurusunu yaptığı şarkı olmasına kadar geniş bir yelpazade. Bu arada belirtelim, o adamın adı Adam Lambert: O yıl American Idol’u kazandı ve yıllar sonra ise meşhur olup Queen grubunun kalan üyeleriyle işbirliği yaparak onlarla defalarca turneye çıktı.

            Bu şarkı, öyle kolay kolay anlatılabilecek bir eser değil; müzik piyasasının bir bölümünce gelmiş geçmiş en iyi şarkı olarak bile nitelendirilen bu başyapıtı birçok açıdan ele alabiliriz. Mesela, bu şarkı için harcanan emek bile haliyle çok başka: Parçadaki opera bölümlerinin tam tamına 70 saatlik bir kayıt sürecinde tamamlanması ayrı bir olay. Bu bölümlerin birleştirilmesi için ise tam 180 overdub kullanılmış. Parçada kullanılan piyano ise Paul McCartney’nin Hey Jude'da kullandığının ta kendisiymiş! O dönemki müzik kayıtları için çok büyük para olan 40 bin doların albüm için harcanması da grubun aldığı önemli bir risk.


            Şarkıyı Londra’daki evinde yazan ve bütün detaylarını da bir bir hesaplayan Mercury, o zamana göre popüler müzik gruplarının single’ları için sıra dışı bir uzunluğa sahip olan bu 6 dakikalık eseri tamamen kendi hayal gücüne bağlı olarak yaratmış. Şarkı, tıpkı albümün genelinde yapıldığı gibi birçok müzik tarzının birleşiminden oluşuyor: Balad, opera, hard rock ve daha ismini bile tam olarak bilemeyeceğimiz birçok tür burada bir bütün haline geliyor. Ancak bu farklı kısımlar arasındaki bağlantı bölümlerinin kusursuzluğu ise parçayı ölümsüzleşmiş bir “mega hit”e dönüştürüyor. Ancak eserin en büyük gücü, ilk saniyesinden itibaren dinleyiciye bütünen aktarabildiği duygular oluyor; özellikle de Mercury’nin sesinin ve May’in gitarının büyüsü ön planda.

            Sözleri ise müzikteki bütün kalıpları yıkan bir niteliğe sahip: Yazımızın girişinde değindiğimiz dizelerdeki Scaramouche, İtalyan komedi sanatı kültüründen bir palyaço karakterinin adı. Fandango ise yavaşça başlayıp sonra hızlanan İspanya kökenli bir dans türü. Galileo Galilei’yi anlatmamıza zaten hiç gerek yok. Figaro ise Mozart’ın efsane operası Figaro’nun Düğünü'ne bir gönderme. Şarkının son bölümlerinde ise Bismillah’ın kullanılması, o dönem için olduğu kadar bizim şu anki dönemimiz için bile ilginç ve yenilikçi. Bununla beraber Beelzebub ise Hıristiyanlıkta cehennemdeki 7 prensten biri anlamına geliyor.


            Merak edenlere parçanın yapılış sürecini anlatan resmi bir belgesel bulunmakta, ayrıca olağanüstü bir canlı performansı için de buyurun.
            Albüm, genel olarak değerlendirilmek gerekirse, istediğiniz kadar dinlenebilen bir klasik. Bu nedenle de tarihin en değerli müzik kayıtlarından biri olduğu kesin. Üstelik Bohemian Rhapsody gibi öyle bir zirveye de sahip ki size hayatınız boyunca eşlik edeceğine emin olabiliyorsunuz. Teşekkürler ölümsüz Freddie, teşekkürler Queen!

Kaynak: 1, 2, 3.