The Weeknd'in Yükseklerde Uçmasını Sağlayan Albüm
The Weeknd- Beauty Behind the Madness
8,5/10
Şarkı
sözlerinden cinselliği ve hüznü eksik etmeyen Tesfaye, hem söz yazarlığının hem
de bestelerinin daha da olgunlaştığı bu albümde de yolundan sapmıyor. Özellikle,
fazlasıyla kişisel olan sözlerin şarkıların samimiyetini artırdığını rahatlıkla
söyleyebiliriz. Buna karşın, şarkıcının bu albümde gerçekten de kapsamlı bir tarz
değişikliğine gittiğini görmek şaşırtıcı: İlk kayıtlarında daha dingin ve depresif
güzellikler yaratan sanatçı, bu albümünde ise müziğindeki enerji dozunu çok
daha fazla artırıyor. Hatta bu kayıtta electro-pop ve funk etkileşimli eserler
duyabilmek bile mümkün. Bu tarz çeşitliliği ise Tesfaye’nin eski işlerindeki
sade ve hüzünlü parçaları bağrına basan hayran kitlesini şaşırtan bir gelişme;
çünkü artık ana akım müziğe daha yakın bir çizgide. Ancak ortaya çıkan sonuç
ise hiç de fena değil; hatta şunu bile söyleyebiliriz ki bu albüm, modern pop
ve r&b müziklerine bakış açısını değiştirecek değerde bir harman.
2015
yılının en çok satan 10 albümü içinde olan Beauty Behind the Madness, içinde
birbirinden değerli hitler barındırıyor. Daha açık konuşmak gerekirse,
neredeyse her parça kendini defalarca dinletebilen birer hit gibi. Albümde tam
14 eser olmasına rağmen, birçoğu akılda kalıcı ve kendi içlerinde farklı
yapıda. Bunu sağlayan ise hem The Weeknd’in muazzam vokal tarzı hem de -neredeyse
her büyük pop yıldızının yaptığı gibi- birçok usta prodüktörle çalışılması. Bu
anlamda, şarkıların besteleri de sözleri ve vokalleri kadar ön plana çıkmayı
başarıyor: Örneğin Losers, nakarat yerine kullanılan beat’leriyle dikkat
çekerken sonlarına doğru da üflemelilerle oldukça tamamlayıcı bir yapıya
bürünüyor. Bunun yanında, prodüksiyon o kadar detaylı yapılmış ki içinde Türk
bir sanatçı bile bulundurmayı başarıyor!
Nükhet Duru’nun
klasiklerinden olan Ben (Gene) Sana Vurgunum'u, daha önce şu etkileyici Korhan Futacı
ve Kara Orkestra yorumuyla da dinlemiştik. Ancak şimdi de bu şarkının "Seneler
sürer her günüm. Yalnız gitmekten yorgunum" bölümünü The Weeknd’in Often
eserinde sample olarak dinleyebiliyoruz. Nükhet Duru’nun şuradaki “erotizm” açıklamasıyla
ve hatta attığı bu sempatik tweet’te de görebildiğimiz üzere kendisi de böyle
bir işte yer almaktan dolayı son derece mutlu. Bu sample’ın yanında bir de gerçekten
aşırı bir şekilde şehvet dolu olan sözleri ve ruh haline uygun beat’ler de bir
araya getirince ortaya acayip özel bir iş çıkıyor. Böylelikle de özellikle gece
dinlenmesini tavsiye edebileceğimiz parça, kesinlikle albümün en orijinal
eserlerinden biri oluyor.
“I only call
you when it's half past five. The only time that I'll be by your side. I only
love it when you touch me, not feel me. When I'm fucked up, that's the real me.”
nakaratına sahip The Hills ise albümün ayrı bir zirvesi. Şarkı sözlerinin de
açıkça ifade ettiği gibi sanatçı, ilişkisinin sadece cinselliğe dayalı olmasını
istiyor; çünkü daha fazla duygu yükü altına girmek istemiyor. Bu yüzden de muhtemelen
sabah 9 – akşam 5 çalışan sevgilisini sadece o rahatken 5:30 gibi arayacağını
söylüyor. Nakarattaki bas altyapısı ve trap tarzına yakın düzenlemeler de
parçanın önemli kozlarından oluyor. Tekrar tekrar rahatlıkla dinleyebileceğiniz
bir hit bu.
Albümün öne
çıkan birçok parçasında yine cinsellik teması hakim: “You got me touchin' on
your body” sözüyle akılda kalan Acquainted, bu başarılı nakaratı ve sonlara
doğru oldukça deneysel bir yapıya bürünmesiyle dinlemesi zevkli başka bir
Weeknd parçası oluyor. Ayrıca buna başka bir örnek olarak, Earned It’ten de
bahsetmemek mümkün değil: İlginç bir erotizm anlayışı olan Fifty Shades of Grey
(2015) filminin -malum- soundtrack’i olan bu parça, yaylıların adeta konuştuğu
beat’leri ve romantik (!) sözleriyle albümün dikkat çekenlerinden biri. Ayrıca
Tesfaye’nin vokalinin iniş-çıkışları da oldukça özenli.
Daha önce
değindiğimiz gibi ses tonu ve şarkı söyleyiş tarzı dolayısıyla haliyle Michael
Jackson’ı andıran The Weeknd, bu benzetmeyi ise bu albümde özellikle şu iki
parçada hak ediyor: Can’t Feel My Face, disco-funk altyapılarının hissedildiği
enerjik temposu ve resmen MJ’e özgün olan o hisli vokal tarzı sayesinde albümün
kolaylıkla en ön plana çıkan işlerinden oluyor. Çıktığı yaz döneminin de
değişmez hitlerinden biri olan parça, aynı zamanda Tesfaye’nin vokalinin
gerçekten de en “doğru” şekilde kullanımına izin veren aralıklara sahip
olmasıyla beraber adeta modern bir klasiğe dönüşüyor. Bunun yanında albümün
şarkı yazarlarının, In the Night şarkısı yaratılırken MJ’in 1987 çıkışlı hiti The Way You Make Me Feel’den esinlenildiği de açıkça biliniyor. Böylelikle Michael’ın
Kanadalı sanatçı üzerinde ne kadar etkisi olduğu bir kez daha görülebiliyor.
Kaydın düet
içeren parçaları da en az solo işler kadar etkileyici: Lana del Rey’in konuk
olduğu Prisoner, koro bölümlerini andıran nakaratıyla akılda kalmayı başarıyor.
Bununla birlikte, Ed Sheeran’ın eşlik ettiği Dark Times da tıpkı sanatçının Sons
of Anarchy’de sevdiğimiz Make It Rain cover’ı olgunluğunda blues-vari bir şarkı.
Bu parçalar dışında ise albümün kapanışını yapan ve prodüksiyonuyla buram buram
80’ler power ballad’ı kokan Angel ile akustik gitarın inanılmaz yakıştığı
Shameless da albümün önemli değerlerinden oluyorlar. Özellikle Shameless’daki akustik
yapıyı zenginleştiren solo bölümü ve Tesfaye’nin “Say it louder” vokalleri şarkıya
adeta seviye atlatıyor.
Genel olarak ise, The Guardian’ın
şuradaki incelemesinin başlığını dolaylı bir şekilde alıntılayabiliriz: Bu
albüm, ana akım müzik piyasasını karanlık bir yolla baştan çıkarıyor. Bu sayede
de The Weeknd’in kariyer yolunda daha yükseklerden uçmasını sağlıyor. Ancak albüm bunu
yaparken, sanatçının sesinin gücünü daha doğru gösterebileceği parçalar, daha
fazla olabilirdi: Özellikle Can’t Feel My Face ve The Hills gibi örneklerde gördüğümüz üzere doğru şarkı
yazımı, Tesfaye’nin ışığını daha da parlatıyor. Ancak bu ufak sıkıntı albümün,
alternatif r&b ve modern pop müziği için oldukça değerli bir eser olduğu
gerçeğini değiştirmiyor!