Biten İlişkilerinizi Aşabilmenize Yardım Eden Bir Albüm
Florence and the Machine- High As Hope
6/10
Florence
Welch, uzun bir süredir birlikte olduğu ve 2014 yılında ayrıldığı sevgilisi James
Nesbitt’in ardından başta What Kind of Man olmak üzere birçok parça yazdı. Hatta
How Big albümü de sanatçının tamamen bu ayrılık sonrası yaşadığı travmayı ele
alıyordu. Ayrıca kendini sorguladığı bu döneme ithafen 48 dakikalık şu film de
yayınlandı. Bu sürecin sonrasında ise Welch, buradaki BBC röportajında aslında
hep ilişkilerindeki suçu karşı tarafta aradığını ve bunu daha önce şarkı sözlerine
de yansıttığını söylüyor. Ancak artık kendisiyle tamamen barışık olduğunu ve
müzikle kendi ruhunu besleyerek bu süreci atlatarak mutluluğu bulduğunu da
ifade ediyor. High as Hope (2018) ise sanatçının biten ilişkisini büyük ölçüde
aştığının ve artık umut dolu olduğunun bir kanıtı.
Tarz olarak
baroque pop ve indie pop-rock sularında yüzen grubun bu albümde yarattığı hava
ise tempo olarak önceki işlerine göre daha düşük. Bir taraftan, haliyle daha
olgun bir Florence and the Machine dinliyoruz, bir taraftan ise özellikle
albümün sonlarına doğru grubun o eski enerjisini arıyoruz. Hatta grubun eskiden
sıkça kullandığı arp enstrümanının güzelliklerinden de bu sefer doyasıya
tadabilmek mümkün değil. Bu özelliklere göre grubun eski hayranlarının bir
kısmının bu albümü hemen ilk dinleyişte benimsemesi pek kolay gözükmüyor.
Ancak, Florence’in o kendine özgü vokalinin bu albümde -daha da fazla- ön plana
çıkmasıyla bu kayıt, kendini birçok müziksever için kolaylıkla sevdiriyor.
Florence’in aslında her zaman baskın
bir karakterde olan sesinin bu kayıtta daha da yoğun bir şekilde dinleyiciyle
buluşmasının sebebi, albümdeki enstrümantal altyapının önceki işlere göre biraz
daha sönük kalmasıyla açıklanabilir. Bu bilinçli bir tercih mi yoksa tamamen özensizlik
mi işin o kısmını bilebilmek mümkün değil; ancak grubun gitar ve davulları neredeyse
hiç hissedilmiyor. Topluluğun kısmen sahip olduğu rock kimliğinin bu eserde
minimum düzeyde olması ise grubun tamamen Florence Welch’in vokaline odaklı eserlerini
dinlemek isteyenler için bulunmaz bir fırsat. Hatta bu ağır tempolu parçaların
tam tersi bir örnek olarak, Welch’in Calvin Harris düeti Sweet Nothing’ini de hatırlayabiliriz.
Ancak, her ne kadar Welch’in o muhteşem sesine yine doysak da özellikle NME
dergisinin de şu incelemesinde değindiği gibi, prodüksiyonun sönük kalmasıyla
karşımızda “riski az ama tanıdık ve konforlu” bir eser var.
Hunger, Florence’in şu BBC
röportajında da değindiği üzere “fazla kişisel” sözlere sahip bir şarkı. Hatta
sanatçı bu parçayı albüme koymamayı bile düşünmüş. “At seventeen, I started to
starve myself. I thought that love was a kind of emptiness. And at least I
understood then the hunger I felt. And I didn't have to call it loneliness”
gibi sözlere sahip şarkı iyi ki yayımlanmış da Jimmy Fallon’daki şu harika
performansını da izleyebilmişiz. June ise albümün ön plana çıkan başka bir
güzelliği. “Hold on to each other” nakaratında Welch yine en iyi bildiği işi
yapıyor; sesi ile büyülüyor. Prodüksiyonun sadeliğinin en çok yakıştığı
eserlerden biri bu.
Big God, albümün belki de en
etkileyici işi. Atmosferine ve koreografisine hayran kalınan bu videosu da
parçanın ruhunu en doğal şekilde yansıtıyor. Welch’in vokalini acayip özgür bir
biçimde kullanması da parçayı size tekrar tekrar dinletmeyi başarıyor. 100
Years, ortalarından itibaren farklı bir yapıya bürünüyor ve böylelikle enstrümanların
neredeyse albümün başından beri ilk defa hissedildiği şarkı oluyor. Albümün
başka bir güzelliği olan The End of Love ise Welch’in sesinin bu albümdeki
zirvesi. Acapella ve piyano baladı karışımı bir eser olan şarkının sözleri ise -sanatçının
daha önce Only If for a Night hitinde de ele aldığı gibi- intihar eden
büyükannesine ithafen yazılmış. Genel olarak ise albüm, birçok akılda kalıcı
işe sahip olsa da önceki albümlerin gölgesinde gibi. Ancak Welch, bu eser
sayesinde tıpkı kendisinin de yaptığı gibi, dinleyicisinin de biten
ilişkilerini aşabilmesine yardım ediyor, dinleyin!
Kaynak: 1.