3 Eylül 2018








Ezhel'siz 27 Günün Hatırlattığı Sansür Sorunu: Sanatçılarımız Ne Kadar Özgür?








     
       23 Mayıs 2018 günü Ankaralı rap / trap sanatçısı SercanEzhelİpekçioğlu, İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından hakkında yürütülen bir soruşturma sebebiyle ifade vermeye çağırıldı. Ertesi gün ise uyuşturucu kullanımını özendirme ve kolaylaştırma suçlamalarıyla apar topar tutuklanarak Maltepe Cezaevi’ne konuldu. Hukuken, açık bir şekilde usulsüz -olması gereken- bu tutuklamanın şokunun ardından İzmirli rapper’lar Khontkar ve Young Bego da uyuşturucuya özendirdikleri gerekçesiyle tutuklandılar. Ezhel ise 19 Haziran günü savcının hakkında 10 yıla kadar hapsini istediği (!) ilk duruşmada beraat etti: Hakim Dilber Atalay, Ezhel’in “Suç işlemek kastıyla hareket etmedim. ‘Yarınımız Yok’ şarkısında uyuşturucunun zararlarını anlattım. Eserlerim hayal ürünüdür. Suçsuzum, beraatimi ve tahliyemi istiyorum” savunmasını hakkaniyetli bir şekilde değerlendirdi. Peki Ezhel’siz 27 günün ardından akıllardaki soru: Sanatçılarımız aslında ne kadar özgür?


            Söz konusu soru, aslında son yıllarda içinden hiç çıkamadığımız bir sorun. Bunun en önemli sebebini ise tek bir kelime ile ifade edebiliriz: Sansür. Sanatı ve sanatçıları kısıtlayan sansür derdi, siyasetin bir nevi ahtapot gibi kollarını her alana uzatmasıyla gitgide katlanılmaz hale geldi. Siyasilerin özellikle sanat, medya ve spor gibi topluma doğrudan etki eden alanlarda anlamsız hukuksuzluklara yol açan müdahalelerini izliyoruz. Bu hukuksuzluklara maruz kalanlardan yalnızca biri olan Ezhel örneği ise gerçekten çok acı bir gerçek: Bu sanatçı, sadece müziğini yaparken şarkı sözlerinde tamamen özgür bir dil kullanıyor ve bunun yanında eleştirel sözlerle de Ankara başta olmak üzere Türkiye sokaklarının gerçeklerini yansıtıyor. Hatta onun savunmasında da ifade edilen Yarınımız Yok parçasının sözleri ise bunun en belirgin kanıtlarından biri: “Varoşta yaşam zor, pespaye ortam/Ve de gençler hapisteler çünkü tek çare torba/Aşk değil zehirdir ‘bonzai’, ‘eroin’ ve ‘ex’/Çıkartır hastanelerden kadavra/Her gün ‘ex’ten öğle sela var…”


İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin en değerli haklarından biri olan İfade Özgürlüğü'nün ve anayasamızın 25. maddesi olan "Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir." ifadesinin çeşitli yollarla bertaraf edilmesi sonucunda sansüre alışkın bir toplum haline geldik. Televizyonda sigara ve alkol sahnelerinin buzlanması, nedense bizi rahatsız etmiyor artık. RTÜK’ün Netflix ve YouTube’a dijital sansürü yasalaştı. Wikipedia linklerinin başına 0 koyarak girmeye bile alıştık. Otosansür denilen kavram ise biz şu an bu satırları kaleme alırken bile maalesef bizi dizginleyen bir gerçek. Söylemek istediklerimizi size yüzde yüz aktarabilmemiz kolay değil. Bu gerçeklerin yanında, milletimizin hafızasının da pek kuvvetli olmamasından dolayı, sanattaki sansüre karşı da tekrar tekrar savaşmak durumunda kalıyoruz. Sanatımızın en değerli alanlarındaki sansürü biraz hatırlamak gerekirse, yakın geçmişimizde birçok örnek mevcut.


Her ne kadar biraz Google’landığında hakkında -maalesef- sayısız örnek bulabilse de birer sanat alanından birer örnek verelim: Sinema alanında 51. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'ndeki belgesel yarışması, 15 filmin tam 13'ü sansür nedeniyle çekilince iptal edildi. Müzik alanında TRT Yayın Denetleme ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı, yaptığı denetimler sonucu 200’e yakın şarkıyı yasakladı. Tiyatro alanında tiyatrocular, “Özgür sanat, özgür tiyatro” diye haykırarak kendi günleri olan 27 Kasım’da yürüyüş yaptı. Heykel alanında daha önce Karaköy’e dikilen Güzel İstanbul heykeli, müstehcen diye Yıldız Parkı’na “sürgüne” göndermişti ve şimdi de belediye, heykelin çevresini fidanlarla kapattı. Edebiyat alanında Dünya ve Türk edebiyatının önemli isimlerinin birçok eserine, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından “sakıncalı” damgası vuruldu. Resim alanında ise yine birçok esere sansür uygulandı. Sanatımızdaki sansürü daha derinden hatırlamak için ise Tuluhan Tekelioğlu’nun şuradaki Üvey Evlat belgeselini izleyebilir, kitabını da okuyabilirsiniz.


Son olarak, ülkemizdeki sanatın ve sanatçının özellikle son yıllarda tamamen özgür olmadığını biliyoruz. Bunun için elimizden geleni yapmaya çalışsak da işin içine pozitif anlamda bir siyasi güç girmediği sürece bu anlara tanık olmaya devam edeceğiz. İfade özgürlüğüne saygı duyan aydın siyasilerin bu durumu bir gün değiştirmesini umuyoruz; çünkü Ezhel, cezaevinden çıktıktan sonra “Tazminat davası açmayı düşünüyor musunuz?” sorusuna “Kimi kime şikayet edeyim” diyerek yanıt vermek durumunda kalmamalı. Hukuk devleti olduğumuzu hatırlamalıyız hepsi bu. Bu sanatçının hayatının 27 gününün anlamsız bir şekilde elinden alınmasında kaleme aldığı şu mektubun son sözlerinden alıntı ile bitirelim: Kahrolsun sansür, yaşasın tam bağımsız rap (ve tam bağımsız sanat)! Dünyanın tüm güzellikleri sizinle olsun...
           
Kaynak: 1, 2, 3, 4.