3 Eylül 2018







Anıların Derinliklerinde Yüzen Bir Film

Eternal Sunshine of the Spotless Mind

Kaynak: Wannart







       
     Kariyerine Daft Punk, Björk, The Chemical Brothers ve The White Stripes gibi birçok önemli ismin müzik kliplerini yöneterek başlayan Fransız yönetmen Michel Gondry, beyaz perdede de kendini kanıtlamayı başardı. Onun ardından ise başka bir müzik videosu yönetmeni olan Marc Webb, şurada incelediğimiz bu başarıyı gerçekleştirecekti. Gondry, yanına yazar Charlie Kaufman’ı da alarak 2005 yılının En İyi Orijinal Senaryo Oscar Ödülü'nü evine götürdü: Eternal Sunshine of the Spotless Mind ismindeki bu eser, senaryosuyla olduğu kadar duygulu oyunculuklarıyla da döktüren modern bir külte dönüştü. Efsaneleştiği komedi filmlerindeki mimiklerinden arınmış daha doğal bir oyunculukla Jim Carrey ile Titanic’in biricik Rose’u Kate Winslet’in başını çektiği oyuncu kadrosu; Frodo’muz Elijah Wood, Mary Jane’imiz Kirsten Dunst ve ilerleyen zamanda Hulk’ımız olacak Mark Ruffalo gibi yıldızlarla da dopdoluydu.


            (Spoiler) Özetle, hafif bilimkurgu soslu bu romantik dramdaki Joel ve Clementine çifti, yıpranan ilişkileri sonrasında yeni bir teknoloji sayesinde birbirlerini hafızalarından sildiriyorlar. Ancak bu eser, öyle sıradan bir aşk filmi değil. Bu olay örgüsünün zaman sıçramaları ile özgün bir yöntemle işlenişi ve çevresindeki irili ufaklı detaylarıyla Gondry ve Kaufman, defalarca izlenebilecek bir başyapıta imza atıyor. İnce ince elenmiş ayrıntılardan belki de izleyicinin en fazla dikkatini çekeni olan Clementine’ın rengarenk saçları, tahmin edildiği üzere filmdeki zaman sıçramalarını net bir şekilde vurgulamak için kullanılıyor: İlk buluşmalarında yeşil, hayali sahnelerde kırmızı, ilişki süresince turuncu ve yeniden tanışmalarında ise mavi renk Kate Winslet’e eşlik ediyor.


            Senaryodaki ayrıntılardan bahsetmişken Joel’un arabasının kapısındaki çiziğin aslında Clementine tarafından yapılması, Joel’un aslında hafızasını (hem kumsaldaki evden gittiğinde hem de ilişkileri bittikten sonra) 2 defa sildirmesi ve sürekli déjà vu yaşaması gibi hususlardan da söz etmek gerek. Bunlarla beraber, esas çiftimizin yanında bir de ustaca işlenmiş bir doktor-sekreter-yardımcı aşk üçgeni izliyoruz. Böylelikle, senaryoya ayrı bir derinlik katılıyor. Ayrıca, bu hafıza sildirme teknolojisinin de ne kadar tartışmalı olduğu da hem başrollerimizle hem de bu üçlüyle ifade edilerek sonucun tam bir hayal kırıklığı olduğu mesajı veriliyor. Bunların dışında ise yönetmen, film çekimleri sırasında çok fazla doğaçlamaya ve doğallığa yer vermeye çalışmış. Örneğin, esas çiftimizin sirk sahnesi ve Ruffalo ile Dunst’ın yatağın üstündeki dansları doğaçlamaymış. Ayrıca, tren garındaki sahnelerin hepsi de gerçek tren seferlerinde çekilmiş.


            Eternal Sunshine, anıların derinliklerinde zamana karşı yüzerken bunu birbirlerinden fazlasıyla zıt iki başkarakterin duygularıyla ifade ediyor. Jeneriğin tam 18 dakika sonra girdiği film, aynı zamanda kapanışını da bu sahneye bağladığı için aradaki zaman sıçramalarının bu iki karakterle yansıtılması, filmi zenginleştiriyor. Biri boş zamanlarında çizimle uğraşan ve sürekli iş / ev rotasında gidip gelen sakin bir yapıya sahip bir adam iken diğeri ise hayatı dürtülerine göre yaşayan (ya da kendi deyimiyle impulsive olan), fazlasıyla konuşkan ve saçlarının renklerini sürekli değiştirecek kadar dışa dönük bir kadın. Ayrıca malum donmuş göl sahnesinde ve kumsaldaki eve gizlice girdikleri sahnede Joel’un ilk başlardaki o tedirginliği ve Clementine’ın o rahatlığı, bütün karakterlerini özetliyor. Bu arada Clementine, şurada değindiğimiz gibi Winslet’in canlandırırken en çok zevk aldığı karaktermiş.


            Değinmeden geçmememiz gereken bir başka konu ise müzik: Beck’in The Korgis cover’ı Everybody's Got to Learn Sometime, bu filmi izlediğinizde ister istemez kalbinize dokunmayı başarıyor. Şarkı, hem kırılgan sözleri hem de filmin en can alıcı yerlerinde çalmasıyla şu yazımızda da belirttiğimiz üzere eser ile bütünleşiyor. Bunun dışında, filmin ismi ise ayrı bir hikaye: Kirsten Dunst’ın bize filmde söz ettiği gibi adını Alexander Pope’un Eloisa to Abelard şiirindeki şu dizelerden alıyor: “How happy is the blameless vestal’s lot! The world forgetting, by the world forgot. Eternal sunshine of the spotless mind! Each pray’r accepted, and each wish resign’d”. Buna karşın, ülkemizde ise resmen üzerinde hiç uğraşılmadan Sil Baştan olarak çevrilmesi gerçekten şaka gibi bir durum.


Filmin 89’luk Metascore puanı ile eleştirmenlerce aldığı birçok pozitif yorumun yanında, modern sinema izleyicisi tarafından da çok benimsenmesiyle birlikte bir kült haline geldiği kesin. Her klasik filmde olduğu gibi burada da birçok replik, akıllara çiviyle çakılmayı başarıyor: Nietzsche’nin filmde kullanılan "Unutkanlar şanslıdır, çünkü hatalarının dertlerini çekmezler." sözü, başı çekenlerden biri. Joel’un trendeki “Neden bana birazcık ilgi gösteren her kadına aşık oluyorum?” ve yataktaki “Sürekli konuşmak, iletişim kurmak değildir.” replikleri ise gerçekten akılda fazlasıyla kalmayı başarıyor. Ayrıca filmin sonunda, gelecekte yaşayacakları görüş ayrılıklarını bile bile anlaşarak karşılıklı “Tamam.” demeleri ise filmin vermek istediği esas mesajı özetleyen bir replik. Esas anlatılmak istenen de işte bu: Hata yapmaktan korkmamak ve anılarımızdaki hataları ise benimseyerek yaşamak. Bu yüzden filmi tekrar izleyin ve bunun farkında olmayı unutmayın!

Kaynak: 1, 2.