Carla Bruni'den Tatlı Bir Cover Albümü
Carla Bruni- French Touch
6/10
Kaynak: Wannart
(500) Days of Summer filmindeki
araba sahnesinde de çalan “Quelqu'un m'a dit”, sanatçının şimdiye kadarki en
önemli hiti olarak gösteriliyor. Şarkıyla aynı adı taşıyan ilk albüm ise en
önemli eseri gibi. “Le Plus Beau Du Quartier”, “Tout le monde” ve eski
sevgilisine ithafen yazdığı “Raphaël” gibi parçalar da bu albümdeydi. Bu yüzden
şarkıcının “Sarkozy dönemi”nden önceki bu eserinin aynı zamanda hala
kariyerinin zirvesi olarak görülmesi, bu medyatik siyasi kariyerinin haliyle
müzisyenliğini de arka plana attığını kanıtlıyor.
İkinci
albümü “No Promises” hariç hep Fransızca albümler yapan Bruni, 2017 yılında
“French Touch” isimli cover albümüyle tekrar eski aşkı İngilizce’ye dönüyor.
Sanatçı, bu dilde telaffuzda ya da duyguyu aktarmada sorun yaşamamış. Ancak
yine de Fransızca parçalardaki o hafif hızlı vokalleriyle birlikte sesinin
karakteristik özelliğinin de bu albümde kaybolduğu söylenebilir: Hani bazı özel
müzisyenler radyolarda dinlenildiğinde sadece ses tonundan bile tanınabilir ya,
burada o hissiyat kaybedilmiş. Youtube’u açıp bu albümdeki cover parçaların
isimleri aratıldığında ise çok daha “özgün” işlerle karşılaşmak mümkün. Ancak
tabii ki her Carla Bruni albümü gibi bu kayıt da geride birkaç tatlı iş
bırakmayı başarıyor.
“The Winner Takes It All”, bu albümdeki “Fransız dokunuşu” ile birlikte ABBA’nın
olağanüstü pop klasiğinin hakkını verebiliyor. Özellikle, İsveçli grubun da
güzelce ifade edebildiği bir İngilizce düzeyinde yazılmış olduğu için olsa
gerek Bruni de bu parçayı söylerken ayrı bir etkileyici. Hatta bir de
şarkıcının New York Times’a verdiği son röportajda belirttiği üzere bu
düzenleme, Sarkozy’nin de -romantik bulduğu için- albümdeki favori parçasıymış.
Kesinlikle de haksız değil. Bunun dışında, bir Depeche Mode güzelliği “Enjoy the Silence” da aynı şekilde çok başarılı yorumlanmış. Yine her zamanki Bruni
havası var: Sakin, yer yer hüzünlü ve derin. Özellikle orijinal versiyonundaki
synth yerine piyano kullanılması şarkıyı çok olgun bir şekilde dolduruyor.
The
Rolling Stones klasiği “Miss You” ise belki de şarkıcının albümde kendi
tarzının karakteristiğine en yakın bir şekilde uyarladığı parça. Aralara “Tu me
manques”ları da serpiştiren müzisyen, ortaya cidden samimi bir eser çıkartıyor.
Hatta Stones bile Twitter üzerinden Bruni’nin bu versiyonunu sevdiklerini belirtmişti.
Bu şarkıların dışında, Lou Reed’in en özel işlerinden olan “Perfect Day”in de
orijinalinden farklı bir şekilde hafif tempolu ve hatta akordeonlu hali de dinleyenler
için ilginç bir deneyim olmuş.
Bruni,
röportajında metal dinleyicisi oğlu için albüme “Highway to Hell”i de koyduğunu
söylüyor. Ancak, blues etkileri de taşıyan bu düzenlemeyle birlikte şarkıyı
alıp çok farklı diyarlara götürmek isterken maalesef o duyguyu dinleyene
geçiremiyor. Aynı şekilde The Clash klasiği “Jimmy Jazz” de öyle. Sanki 13
yaşındaki Japon bir kızın evinde gitarıyla üç akor çalarak cover’ladığı ve hep
aynı ses tonuyla şarkı söylediği bir Youtube videosu gibi. Albümün geri kalanı
da aynı şekilde. Sonuç olarak bu Fransız dokunuşu, ne yazık ki sadece “düşünce
olarak” tatlı bir proje. Aslında Paris’ten çıkan 20-21 yaşlarındaki herhangi
bir yeni sanatçı için gerçekten çok başarılı bir cover albümü olabilirdi.
Ancak, böyle bir kariyeri geride bırakmış bir sanatçı için biraz “kolaya
kaçılmış” bir çalışma olmuş. Yine de ilk albümünden beri bekleneni veremeyen
bir sanatçı için çok da fena olmayan bir albüm “French Touch”. Albüm turnesi
kapsamında da 13 Aralık’ta İstanbul’a gelecek olan sanatçıyı ilk defa ülkemizde
izleyebileceğiz.