25 Kasım 2017

Morrissey- Low in High School





Monarşiyi Baltalayan Bir Konsept Albüm:

Morrissey- Low in High School 

6/10






     
      Hem The Smiths ile hem de solo sanatçı olarak neredeyse tüm müzikseverlerin kalbine dokunmuş, kelimelerle ifade edilemeyecek bir ikon Steven Patrick Morrissey. Ayrıca şu an dinlemekte olduğumuz alternatif-indie müzik çatısı altındaki sanatçıların büyük bir bölümünün de ilham aldığı kişiliklerden biri. Bununla birlikte Morrisey, sadece müziğiyle de değil; aynı zamanda da hayat felsefesi, hayvan hakları savunuculuğu, vegan kişiliği ve savaş karşıtlığını her fırsatta dile getirmesiyle de toplumsal bir figür. Bir de bunların üstüne İstanbul’a şarkı yapacak kadar ülkemizi çok benimsemesi ve sürekli buraya konserlere gelmesi de kendisinin hayatımızdaki yerini daha da sağlamlaştırıyor. Tıpkı John Lennon ve Paul Simon gibi isimlerin yaptığı gibi, hem grubuyla hem de solo olarak çok büyük başarı yakalayan İngiliz sanatçı, şimdiye kadar tam 10 stüdyo albümü yayımladı. İlk albüm olduğu için de haliyle çok fazla The Smiths esintileri taşıyan “Viva Hate” , “Everyday Is Like Sunday” ve “Suedehead” gibi klasiklere sahip bir eserdi. Ardından, albüm bazında inişli çıkışlı bir yol izleyen şarkıcı, 2004 yılında ise adeta yeniden doğdu: Birçok hite sahip yedinci stüdyo kaydı “You Are the Quarry” ve sonrasında yayımladığı üç başarılı albümle beraber Moz, eski grubuyla da artık büyük ölçüde bağlı olmayan daha alternatif-rock ağırlıklı bir tarzda yol aldı.



            2017’de ise on birinci eseri “Low In High School” ile sanatçı, yaratıcılığını konuşturmaya hala devam ediyor. Albümde yine politik göndermelerin doruklarında bir anlayış var: Neredeyse her parça, siyasi bir anlam ifade ediyor. Kapak fotoğrafı da haliyle albümün içindeki şarkıları bir şekilde özetlemiş. Bunun dışında albüm hakkında genel olarak söylenebilecek en önemli unsurlardan biri, albümün çeşitliliği: Parçaların tarzlarının ve kullanılan altyapıların birbirinden farklılığı, eseri tam anlamıyla baştan sona dinlemesi keyif veren bir albüm haline getirmiş. Bu farklılık ise albüm, bir önceki Morrissey albümü gibi prodüktör Joe Chiccarelli tarafından doğru bir şekilde düzenlendiği için kayda resmen renk katmış. Böylelikle, baştan sona hiç sıkılmadan rahatlıkla dinlenebilecek bir albüm ortaya çıkıyor.

            Şarkının ismine ve anlattıklarına rağmen klibinde herhangi bir “yatak” görülemeyen “Spent the Day in Bed”, albümün ilk single’ı olarak çıktı. Ayrıca şarkıcının 18 Eylül’de açtığı Twitter hesabının da ilk paylaşımı bu şarkının ismiydi. Parça, sadece 1 defa dinlenildiğinde bile klavyenin öncülük ettiği akıcı melodi ve klasik Moz kafiyeleriyle birlikte hemen akıllarda yer ediyor. Sözlerinde ise “Stop watching the news! Because the news contrives to frighten you” gibi ironik bir üslupla da “cehalet erdemdir” ifade ediliyor. Albümün açılışını yapan parça “My Love, I'd Do Anything for You” ise üflemelileriyle tam bir Bond filmi müziğini anımsatırken, dinleyeni yakalayan bu melodisiyle de kaydın da en başarılı şarkılarından biri oluyor. Başka dikkat çeken eser ise “Jacky's Only Happy When She's Up on the Stage”: Şarkının ismine bakıldığında kişisel anlamlar içerdiği düşünülebilir; ancak Jacky burada Britanya Krallığı’nın bayrağı olan Union Jack’in kısaltılmışı olarak kullanılmış. Parça, referandum sonucunda Avrupa Birliği’nden ayrılmaya karar vermiş Britanya’ya gönderme yapıyor. Sonlara doğru duyulan “Exit!” nidaları da bu yüzden Brexit’e bir mesaj.



            “In Your Lap”te, daha şarkının başında bile Moz, “The Arab Spring called us all. The people win when the dictators fall.” ifadeleriyle söze Arap Baharı’yla giriyor. Teröre karşı bir duruşta muazzam sözlere sahip olan parça, enstrümantal olarak da çok doyurucu bir piyano performansıyla albümün en etkileyici eserlerinden biri olmuş. Tekrar tekrar dinlemek isteyeceğiniz bir parça bu. Bunun dışında, “The Girl from Tel-Aviv Who Wouldn't Kneel” ise bol bol Amerika eleştirileriyle sanatçının siyasal düşüncelerini bir kez daha dinleyenlerle paylaşıyor. Daha önce albümün çeşitliliği olarak ifade edilen farklı müzik tarzlarının ve altyapıların kullanılması hususu da özellikle bu parçada biraz daha Dünya Müziği’ne kayılmasıyla da görülebiliyor. Buna ek olarak, “When You Open Your Legs”in altyapısında da aynı çizgide gidilmiş.

Sanatçı, kendi müzik sınırlarını daha da genişletip dinleyicilere artık farklı bir açıdan yaklaşma yoluna gidiyor. Bu yolda da büyük ölçüde başarılı olduğu söylenebilir. Ancak daha önce birçok defa albümlerinde siyasi eserlere yer vermiş olan Morrissey’in bu kayıtta ise neredeyse tamamen bu yönde bir albüm yapması, şarkı yazarlığının yaratıcılığını olumsuz anlamda etkilemiş gibi. Bu şekilde bir konsept albüm yapmak her ne kadar çok değerli olsa da aynı zamanda çok zor bir iş. Bu nedenlerle de Morrissey hayranlarının büyük bir bölümü, beklentilerini bu albümle karşılayabilse de ona duygusal bağı olmayan kitle için ise bunu söylemek pek mümkün değil.