Atatürk'ümüzün ve Kaybettiğimiz Canlarımızın Anısına Bir Ağıt
Zülfü Livaneli- Yiğidim Aslanım
Kaynak: Wannart
“Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir.
Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu
yeterlidir.”
10 Kasım 1938. Hiçbir zaman ve hiçbir koşulda yeri
dolmayacak Ata’mızı kaybettiğimiz gün. Her yıl, takvimler bu günü gösterdiğinde
ve saat 9’u 5 geçe olduğunda o an evde, işte, dışarıda ya da her neredeysek hayatımıza 1 dakika ara verip onu özlem gözyaşlarıyla anıyoruz. Bu anlamda en şanslı
olanlarımız ise o gün geldiğinde Ankara yolunu tutarak Anıtkabir’de; Atatürk’ümüzün
hemen yanı başında bu duygusal anı deneyimleyebiliyor.
Özellikle Anıtkabir’de geçirilen bir 10 Kasım’a dair en özel
anlardan biri olan, içleri özlem ve minnet dolu binlerce insan tarafından hep
bir ağızdan söylenen Yiğidim Aslanım, özel olarak Atatürk’e ithafen yazılmamış
olsa da akıllara her zaman ilk önce onu getiren bir türkü:
“Bugün efkarlıyım açmasın güller
Yiğidimden kara haber verirler
Demirden döşeği taştan sedirler
Türkünün hikayesinin en başına gidecek olursak, bu
topraklardan çıkmış en değerli sanatçılardan biri olan Bedri Rahmi Eyüboğlu ile
karşılaşıyoruz. Hem ressam hem de yazar ve şair olan Eyüboğlu, 1975 yılında
hayata gözlerini yummadan önce birçok özel eser üretmişti: Bunlardan biri olan Zindanı
Taştan Oyarlar şiirini ise yakın arkadaşı olan bir başka değerli sanatçımız Nazım
Hikmet’e ithafen yazmış. Mavi Gözlü Dev, Bursa Cezaevi’nde açlık grevi yaparken
o sırada Eyüboğlu da yurtdışındaymış ve dostu için bu şiiri kaleme almış:
"Bursa'nın ufak tefek yolları
Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
Tepeden tırnağa şiir gülleri
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor."
Daha sonra “Bursa’nın” kısmı “Şu sılanın” olarak
düzenlenecek olan şiir, ayrıca Nazım’ın Bursa’daki yıllarına ve açlığına
doğrudan bir şekilde bu dizelerle gönderme de yapmış: “On üç yıl hapiste derman
kalır mı? Azrail aç susuz canın alır mı?”. Şiirin, bestelenmemiş kısımlarının
devamında yer alan en son dizelerinde ise açıkça Nazım için siyasi anlamda bir
vurgu yapılmış: “Bugün burdaysa şiirin, yarın Çin'dedir. Acısıyla sızısıyla
alnının kara yazısıyla. Bir yanı nur içinde tertemiz. Bir yanı sızım sızım
sızlayan memleketimiz içindedir.”
Aradan yıllar geçtikten sonra ise tıpkı Eyüboğlu gibi çok
yönlü bir sanatçımız olan Zülfü Livaneli, 12 Eylül 1980 darbesi sonrası İsveç’te
sürgündeyken bu şiiri bestelemiş. Şiirin ruhunu, muazzam melodileriyle daha da
artıran sanatçı, kendisi İsveç’teyken onu ziyarete gelen değerli bir arkadaşına
da bu türküyü dinletme fırsatı bulmuş: Mehmet Ali Ağca davasını takip etmek
üzere Avrupa’da bulunan Uğur Mumcu, bu sırada kendisini ziyarete gelmiş ve Livaneli
de türküyü ona beşli kasetlerle dinletmiş.
"Uğur Mumcu, besteyi dinleyince ağlamaya başladı. Ben
de niçin ağlıyorsun Uğur deyince, beste 'Bu bütün devrim şehitlerinin ağıdı
olmuş.' Maalesef bu beste Uğur Mumcu'yu, 10 yıl sonra Ankara'da hayatını
kaybetmesinin ardından, 200 bin kişi ile 'Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor' şarkı
sözleriyle uğurladı. Yiğidim aslanım burada yatıyor. Gönüllerimizde
yatıyor."
Bu özel an ile ilgili yukarıdaki cümleleri kuran Livaneli, böylelikle Yiğidim Aslanım eserinin bir şiirden bir türküye dönüşmesinden sonra tam
anlamıyla bir ağıt olarak da nitelendirilebileceğini vurguluyor.
Özellikle, bu türkünün “ağıtlaşması” ise 1998 yılında Cumhuriyet’imizin
75. yılı kutlamalarında Livaneli’nin de sahne almasıyla ön plana çıktıktan
sonra, bu beste her zaman hayatımızın duygusal anlarının bir parçası oldu. Her 10
Kasım’da Atatürk’ümüzü anmak için ve ülkemiz için kaybettiğimiz diğer canlarımızın
ölümleri ya da ölüm yıldönümleri için gözyaşlarımıza eşlik ediyor. (Bkz.
Livaneli’nin Deniz Gezmiş için söylemesi ve Fazıl Say ile arkadaşlarının
Tarık Akan anısına yorumu vs.)
Eserin, bu anlamda toplumumuz için oldukça özel bir yere
sahip olmasından dolayı da birçok sanatçı tarafından yorumlandığını da
belirtmeden geçmeyelim:
Özellikle, başta efsanevi U2 grubunun 2010 yılındaki İstanbul
konserinde sahneye Livaneli’yi davet edip 50.000 kişi ile bağıra çağıra söylediği an gerçekten mükemmel. Bunun yanında, aktivist yönüyle de bilinen ünlü şarkıcı
Joan Baez’in bu cover’ı da gerçekten takdir edilesi bir anıydı. Selda Bağcan ise her zamanki gibi burada yine oldukça etkileyici. Büyük üstat Genco
Erkal ve Tülay Günal’ın kusursuz tiyatro oyunları Yaşamaya Dair'de de oldukça
nahif bir versiyonunu dinleyebiliyorsunuz.
Ayrıca esas olarak, son yıllarda çıkan en önemli yorum ise kesinlikle
Fazıl Say önderliğindeki Nazım Oratoryosu’na ait duygulandıran bir kolektif versiyonu.
Fazıl Say’ın Livaneli’nin melodisini solo şekilde iki ayrı tondan çalması ve Genco
Erkal dahil oratoryoya katılan tüm sanatçıların koroya katılıp eseri beraber
söylemesiyle eser, gözleri yaşartmayı çok kolay bir şekilde başarıyor. Söz
konusu konseri ve buradaki eserlerin tümünü ise özel olarak da incelemiştik.
Bu ağıta elbette en fazla yakışan kişi olan Atatürk’ümüzün değerinin,
toplumumuz tarafından giderek daha da fazla benimsenmesinin gerektiği günler
geçiriyoruz. Yiğidim Aslanım ise işte bu nedenle onun anısı için hep beraber dinleyerek
tek bir ağızdan söylememiz gereken “sembolik” bir ağıt. Her 10 Kasım’da bize bu
türkü eşlik edecek, ulu önderimiz ise her zaman sonsuza kadar yaşayacak!