9 Mart 2015







Endüstriyel Blues İmparatoru

Marilyn Manson- "The Pale Emperor"


8/10





           Katolik bir ailenin tek oğlu olup hayatının 10 yılını dini okulda geçiren Brian Warner, biri aktris biri de seri katil olmak üzere birbirinden haliyle çok farklı olan iki ikonun ismini birleştirerek sahne adını "Marilyn Manson" koydu ve geçmişinin tam tersi yönünde (makyajlı, sıradışı tarzı ve kilise karşıtı şarkılarıyla) müzik hayatına başladı. Bu tarihi olayın üzerinden 26 yıl geçmiş olmasına rağmen aykırı imajından hiçbir şey kaybetmeden Manson, bugün hala tabuları yıkmaya, müziğini kendine özgü bir şekilde yapmaya devam ediyor. Zaten sırf bu nedenle adamın hayatı başlı başına roman / film konusu. İleride biyografik bir sanat eseri olarak karşımıza çıkabilme olasılığı yüksek. Bunun dışında aslında kendisi bir solo sanatçı değil ama tabii grubunun ismini de Marilyn Manson koyduğu için doğal olarak birçok kesim tarafından öyle algılanıyor: An itibariyle kadrosunda Manson önderliğinde Twiggy Ramirez, Gil Sharone ve Tyler Bates'i de bulunduran grup, endüstriyel rock-alternatif metal arasında müzikler yapıyor. Endüstriyel akımın sebebi ise muhtemelen akımın öncüsü Nine Inch Nails'in her şeyi olan Trent Reznor'un grubu keşfeden kişi olması. Kendi plak şirketinde ve konserlerinde gruba destek veren Reznor, ister istemez de Manson'ı etkiledi tabii ki; şimdiki ilişkileri pek parlak gözükmese de bir dönem cidden Manson'a en çok ilham veren insanların başında gelir. Bunun yanında şeytan, korku, sadizm, gotik akım gibi karanlık unsurlar da muhtemelen diğer ilham aldığı ögeler olarak sayılabilir. Ayrıca Evan Rachel Wood ve Rose McGowan gibi birçok "güzel" kadınla evli kalmasına yani karşı cinse ilgi duymasına rağmen fazlasıyla "kadınsı" bir imajı da müziğinden hiç ayırmamıştır. Çıkardıkları 8 albümde Marilyn Manson, birçok başarı elde ederken "Tainted Love", "The Beautiful People", "This Is the New Shit" ve daha birçok başarılı şarkının yanı sıra  "Personal Jesus" ve özellikle "Sweet Dreams" gibi cover'lar ile de grup akıllara kazındı. Manson'un marjinal imajı da aslında bu başarının sebeplerinin önemli bir parçası.




         Şimdilerde ise her zamanki imajının biraz daha normalleştirilmiş bir haliyle, grubuyla birlikte 9. albümleri "The Pale Emperor"ı piyasaya süren Manson, son iki albümündeki düşüşe  rağmen şaşırtıcı bir şekilde bombayı bu albümle patlatmayı başarıyor. Belki de artık yaşının 46'ya gelmesinden de kaynaklanan bir durum olabilir; ancak mesela son yılların en önemli TV dizilerinden "Sons of Anarchy"de en doğal haliyle kameraların karşısına geçmesi gibi kendince "sade" görüntüsü ve tabii ki artık çoğu müzisyenin bir şekilde görünüşleriyle sansasyonel olması gibi Manson'un imajını normalleştiren durumlar onun eski popülaritesine erişmesini haliyle engelliyor. Son albümleriyle bekleneni verememesi de başlı başına bir engel elbette. Ancak, Marilyn Manson yine en güzel cevabı kendisi veriyor ve 2014'ün sonbaharında öncelikle ilk single "Third Day of a Seven Day Binge" ile kaldığı yerden devam ettiğini herkese hatırlatıyor. Hemen ardından yayımladığı "Deep Six" de en başarılı Manson single'larından biri oluyor ve buram buram da blues-rock kokan parçaların devamında yine sonbaharda vizyona giren, bütçesinin de 4 katı bir hasılat yaparak çok ses getiren Keanu Reeves'li "John Wick" filminde de "Killing Strangers" isimli başka bir blues-rock esintili parçasını izleyiciye şarkı daha çıkmadan bolca dinletiyor. Şarkı, özellikle ritmik temposu ve şarkı sözlerinin vuruculuğuyla oldukça dikkat çekiyor. 





             Albüm, 15 ocakta çıktıktan sonra ise liste rakamlarıyla 2007 çıkışlı "Eat Me, Drink Me"nin başarısını geride bırakmayı başarıyor. Manson, böyle bir albüm ile yeniden yükselebilme başarısı gösterirken hala üretkenliğini kaybetmediğini ve sadece eski hitlerinin ekmeğini yemeye henüz niyeti olmadığını bu yaşında da bizlere gösteriyor. Ayrıca "John Wick"in de müziklerinden sorumlu Tyler Bates'in de albümün kalitesindeki olgunlukta payı çok büyük. Aslında zamanının çoğunu filmlere (Guardians of the Galaxy, Watchmen, 300 Spartalı) ve oyunlara (God of War: Ascension) müzik hazırlayarak geçiren grubun yeni üyelerinden Bates, albümdeki şarkıları Manson ile birlikte yazdı, enstrümanların çoğunu çaldı ve hatta prodüktörlüğünü de Manson ile birlikte yaptı. Bu nedenle albüm solo gibi değil de gerçek anlamda bir "Marilyn Manson Grubu" tarafından kaydedildi.





            Albümün ilk yayımlanan üç parçasıyla birlikte ön plana çıkan şarkılarında ise öncelikle "The Mephistopheles of Los Angeles" dikkat çekiyor. Akıllara kazınan nakaratı ve "Fated, Faithful, Fatal" kelimelerinin vuruculuğu ile (ki albümün deluxe halinde şarkının akustik versiyonunun ismi de bu) albümün en iyi ilerinden biri oluveriyor. Bunun yanında yine aynı formül ile "The Devil Beneath My Feet" ve üçüncü single "Cupid Carries a Gun" da hemen ilk dinleyişte akılda kalan parçalar olsalar da 10 şarkılık albümde gerçekten de hiç boş şarkı çıkmıyor. Genişletilmiş "deluxe" versiyonunda da üç parçanın akustik halleriyle bu dopdolu albümün kapanışı yapılıyor. Aslında albüm hakkında nadir söylenebilecek olumsuzluklardan en fazla göze batanı ise parçaların çoğunun aynı yapıya sahip, birbiriyle benzer eserler olmaları. Özellikle enstrüman tercihlerinde ve hatta tempo seçimlerinde bile ikiliden çok daha çeşitli işler çıkabilirmiş. "The Pale Emperor", kendini baştan sona dinlettiren bir albüm olsa da parçaların tarzının sürekli birbirlerini tekrarlaması ne yazık ki çok göze batıyor. Ancak gitarların blues katkılı çalınmasına alıştığımız bu dönemlerde Marilyn Manson'un da kendi müziğine bunu uyarlaması ve kendisinden beklenen, alışık olunan tarzını da korumasıyla birlikte ortaya çıkan şarkıların dinleyiciyi anında yakalayabilmesi albümün ciddi bir başarıya ulaştığının göstergesi.