23 Mayıs 2018





Westworld ve Müzik Arasındaki Özel Bağı Oluşturan Albüm

Ramin Djawadi- Season 1 Soundtrack

9/10



      
      HBO kanalının 2016’da hayatımıza soktuğu Westworld; dram, gizem, bilimkurgu, western ve felsefe barındıran harmanıyla ilk sezonunda fark yaratan bir dizi oldu. Game of Thrones’un evi olan kanalı da IMDB’ye göre 100 milyon “Dolores” bütçeli yeni bir mega diziyle daha kendisini ispatlamış oldu. Dizinin yaratıcıları, Christopher Nolan’ın küçük kardeşi olan Jonathan Nolan ve onun eşi Lisa Joy. Hatta bu ikili, Nolan’ların kült yapımı Memento (2000) filminin galasında tanışmış. Bu muazzam ilişki sonucunda da ortaya oyunculukta hocaların hocası olan üstatlar Anthony Hopkins ve Ed Harris’in dümeninde olduğu dopdolu bir eser çıktı. Westworld (1973) filminin uyarlaması olan dizi, 1. sezonundaki ilk saniyesinden son anında olanlara kadar devasa bir puzzle’ı andırdı. Her bölümde parçalar biraz daha yerine otururken, izleyici de bu yapbozu birbirinden değerli piyano eserleri eşliğinde çözdü.



            (Spoiler) Westworld, müziği sadece doğru kullanmakla kalmıyor; bu parçaları hikayenin özüne monte edip onları anlamlandırarak izleyiciyi yakalıyor. Alman besteci Ramin Djawadi, ikonikleşen Game of Thrones müziklerinden sonra burada da harikalar yaratıyor: Jenerik müziği ve videosundan tutun, dizide önemli bir yer kaplayan salondaki otomatik piyanoya kadar müzik, dizide önemli bir yer kaplıyor. Hatta ilk sezonun ağızları açık bırakan sahnelerinden Robert Ford’un yani Hopkins’in son konuşması ise hikayenin mesajını bizlere tamamen müzik ile anlatıyor: “An old friend once told me something that gave me great comfort. Something he read. He said Mozart, Beethoven and Chopin never died. They simply became music.”. İşte Ford’un amacı da orada aslında bir nevi müziğe dönüşmekti ve bunu da kendi anlayışına göre başarıyor.


            YouTube Türkiye’nin en değerli isimlerinden Barış Özcan’ın şu harika videosunda da değindiği üzere Maeve (Thandie Newton), çalan her piyano eserinden sonra düşünsel bir loop’a giriyor. Bu birkaç defa tekrarlandıktan sonra ise karakterimiz, otomatik piyanoyu kapatıyor ve bu döngüyü de kırıyor. Bunun en büyük sebebi ise yaşadığı zihinsel farkındalığın, onu artık otomatik bir piyano değil; bir piyanist haline getirmesi gerektiğini ifade ediyor. Piyanist olmak, dizide çok önemli; çünkü o dünyanın yaratıcısı olan Robert Ford, piyanoyu gerçekten çalabilen tek kişi. Yani bütün ipler onun elinde. Piyano-piyanist kavramları böyle bir metaforu simgelerken, yukarıda değindiğimiz müziğe dönüşmek kavramı ise aslında piyanist olmanın da bir adım ötesini ifade ediyor.


            Mariposa Salonu ve Oteli’nde diziye eşlik eden piyano parçalarının çoğunluğu birer cover. IMDB’ye göre, Jonathan Nolan, dizinin orijinal müziklerine de imza atan Ramin Djawadi’ye bu fikri kendi önermiş. Bu sayede, insanlara o yerin bir tema parkı olduğunu hatırlatıp her şeyin bir senaryo olduğunu vurgulamak istemiş. Seçilen şarkıların ise hepsini yine Nolan belirlemiş. Bu parçaların içinde, şu anki günümüzde de klasikleşmiş sayılan eserler mevcut: Gelmiş geçmiş en baba gruplardan The Rolling Stones klasiği Paint It, Black, efsane grunge grubu Soundgarden’dan Black Hole Sun ve 60’lara damga vuran topluluklardan The Animals hiti House of the Rising Sun burada. Ayrıca, gothic post-punk tanrıları The Cure’un A Forest’i gibi çok da ön planda olmayan bir eseri de var. Bu parça ve Maeve ile ilgili şöyle bir teoriye de göz atabilirsiniz. Ayrıca endüstriyel rock ilahı Nine Inch Nails’dan Something I Can Never Have de bu klasiklerden biri.


            Söz konusu klasiklerin Dwajadi eli değmiş piyano cover’ları, hem sade yapıları hem de başarılı düzenlemeleriyle birlikte, izlediğimiz sahnelere adeta imza atıyorlar. Hatta şu site gibi birçok yer de dizinin başarısını doğrudan müzik ile bağdaşlaştırıyor. Bu klasik parçaların yanında, günümüz alternatif müziğini simgeleyen eserler de aynı derecede önemli: İlk olarak, 2011’de aramızdan ayrılan Amy Winehouse’un ölümsüz hitlerinden Back to Black’e rastlıyoruz. Bu notaları işitince yoğun bir hisse kapılmamanız elde değil. Esas olarak ise, diğer modern hitler hakkında özetle şunu söyleyebiliriz: Jonathan Nolan, bilinen en büyük Radiohead hayranlarından biri.


            1985’ten beri insanlığın hayatını (üzerek) güzelleştiren topluluk, gelmiş geçmiş en önemli rock gruplarından biri (Bkz. Şu Umut Sarıkaya güzelliği). Grubun tam 4 hiti, dizinin önemli birer anını temsil ediyor: No SurprisesMotion Picture Soundtrack (Vitamin String Quartet yaylı grubu cover’ı), Fake Plastic Trees ve tüyleri diken diken eden yorumuyla Exit Music (For A Film) burada. Esasen, Nolan’ın Radiohead’i diziyle bu kadar bütünleştirmesi ise gerçekten anlaşılabilir bir durum. Bunun en büyük sebebi ise, dizinin gelecek bir zaman diliminde geçmesi. Radiohead’in de o gelecek için örneğin bir The Beatles kadar klasikleşmiş olacağını düşündüğümüzde, bu tema parkı için daha mantıklı bir topluluk ismi aklımıza gelmiyor bile. Grubun bu hitlerinin piyano versiyonları ve dizi arasındaki bu bağ, tek kelimeyle eşsiz.


            Bu kadar piyano eserine değinmişken, dizinin muhteşem jeneriğine eşlik eden Main Title Theme ve o dünyaya girdiğimizde arka planda muhakkak çalan Sweetwater melodilerini de unutamayız. Gözlerimizi kapatıp bu iki eseri dinlediğimizde bizi anında o kovboy bilimkurgusuna sokan parçalar bunlar. Genel olarak ise 1. sezon soundtrack albümü, Dwajadi’nin ustalık eserlerinden biri olmayı hak edecek kadar değerli bir kayıt. Piyanonun büyülü tuşlarının yol gösterdiği bu parçaların albümü, hiç şüphesiz dizinin en özel değerlerinden biri!

Kaynak: 1.